Daha önce Nadir Kitap’tan hiç alışveriş yapmadığımı ve son 4-5 aydır hemen hemen her ay NK’tan kitap satın aldığımı yazmıştım.
NK’ta her gün sahaflar bazı indirimler yapıyor. Artık bende alışkanlık oldu. Her gün mutlaka kim ne indirim yapmış diye bakıyorum. Bazıları da kargo fırsatı sunuyor. %50 – %40 civarı indirim yapanlarsa genelde hep aynı sahaflar oluyor. Neredeyse hepsini ezberledim.
Aradığım kitapları, almak istediklerimi ya izleme listesine alıyorum ya da sepete ekliyorum. Kargo ücretleri uzaya çıktığı için tek tek her kitabı alma imkânım yok maalesef. Bunların hiç kitap okuruna saygısı yok arkadaş. Bir kitap için 75 TL kargo nedir yaa??
İşte böyle takip ettiğim sahaflardan birisi vardı. Dürdane Sahaf. Sanırım %20 indirim yapmıştı ve 250 üstü kargo ücretsizdi. Sırf 75 TL kargo ücretinden kaçmak için bile büyük fırsat.
Aslında seçtiğim kitaplar 250 tutmuştu. İçlerinden bazıları 25 TL civarı idi ama başka sahaflarda aynı kitap 6-7 TL olunca onları listeden çıkarıp farklı kitaplar ekledim. Siparişimi verdim.
Sendeo Kargo dün akşam işyerine teslim etmiş. Bugün sabah gidince kargo dolabından aldım. Neden bu kadar büyük ambalaj yaptı ki dedim kendi kendime.
Meğer kitaplar zarar görmesim diye gazete kağıdı ve poşetlerle kutu içi destek yapmışlar. Bugün için çok teşekkür ederim. Ayrıca kutunun en üstünde farklı 2 kitap vardı. Dedim ki ben bunları sipariş etmedim ki. Eyvah yanlış sipariş her halde dedim. Bir an yanlış kargo geldi sandım. Daha sonra kendi kitaplarimi görünce hediye kitaplar olduğunu anladım. Tekrar çook teşekkür ederim Dürdane Sahaf.
Boru Hattından ve Virginia Wolf kitapları içinde altı çizili yerler vardı. İçinde bazı yerler fosforla çizilmiş. Açıklamada yazıyor muydu bilmiyorum. Onlar biraz canımı sıksada sonuçta belki de benim de çizmek istediğim yerler olabilir diye görmezden geldim. Birde böyle çizili kitaplar okuyayım değil mi?
Birde yine kitaplar ıslanmasın falan diye tek tek bütün kitapları poşetlemişler. Çok düşünceli bir davranış. Özenli ve güzel gönderi için ayrıca nazik hediyeler için tekrar çok teşekkür ediyorum.
İŞTE aldığım kitaplarım ve hediye olan kitaplar:
1-Okuyabilmek
2-Köse Kadı
3-Fransız Teğmenin Kadını
4-Genç Yazarlar İçin Hikaye Anlatıcılığı Kılavuzu
5-Boru Hattından Esinlenme
6-Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri – Yedi Derste Yazma Sanatı
Bildiğiniz gibi 3 büyük operatörler kendi aralarında müşterileri top çeviriyor. Hiç biri eski müşterisine yeni hat taşıyanlara yaptıkları indirimli tarifleri yapmıyorlar. Bu yüzden 3-4 ay önce Vodafone’dan Türk Telekom’a geçiş yaptım. Daha öncede Türk Telekom’dan Vodafone’a geçmiştim. Türk Telekom’un avantajlı fiyatı ve özellikle İspark hizmeti vermesinden dolayı Türk Telekom’a tekrar geçiş yaptım.
Eşimin kullandığı telefonda Türk Telekom Prime’li idi ama Türk Telekom tek taraflı olarak Prime şartlarını değiştirmiş. Bu nedenle onun hattından Prime İSPARK kullanamıyoruz artık.
Bu ara sürekli televizyonda Prime reklamı geçiyor. Nasıl başka avantajları var diye bir bakayım dedim. Ayda 3 kez İSPARK hizmeti hariç başka pek çok kampanyası daha var. Bunlardan en çok hoşuma giden ve çok iyi derecede bonkör oldukları ESPRESSOLAB’da kahve ikramı oldu.
Kampanya şartı şu şekilde bildirilmiş: Türk Telekom Prime mobil ve evde internet müşterileri bu ayrıcalıktan günde 1, haftada 2 kez yararlanabilirler. Hediye kahve detayları: Teklif küçük boy (12 oz) aromasız; espresso, espresso macchiato, latte, cappuccino, filtre kahve, americano, flat white, cortado, Türk kahvesi, Karadeniz çayı ve bitki çaylarında geçerlidir (sıcak ve soğuk). Hediye Kahve kampanyasından yalnızca restorandayken faydalanabilirsiniz, paket servisle vereceğiniz siparişlerde geçerli değildir.
Talimatlara uyarak Espressolab uygulamasını indirdim.. İşyerine gidince arkadaşlara Prime’li olup olmadıklarını sordum. Birisi Prime’li idi. Diğeri de eşimin durumuna düşmüş. Yani Primeli iken Prime dışı kalmış.
Bugün öğleden sonra Water Garden’daki Espressolab şubesine gittik. Yolda acaba olur mu olmaz mı, alır mıyız alamaz mıyız gibi esprili konuşmalar aramızda geçti. Cafeye gidince görevli arkadaşa Primle olduğumuzu, ilk kez bu şekilde kahve alacağımızı ve ne yapmamız gerektiğini sorduk. Bize prime sayfasında ki şifreyi Espressolab uygulamasında ki kampanya yerine girmenizi söyledi. Dediği gibi yaptık. Sonra flate white ve cortado’yu sorduk. Hangisi daha yumuşak dedik. Bize flate white dedi. İkimizde ondan sipariş verdik.
İlk kahve alışımız
Eğer Türk Telekom şartları değiştirmezse nasıl olsa haftada 2 kezden yaklaşık 100 kez daha kahve içecektik. Bol bol hepsini deneme imkânımız olacak inşallah. 🙂
Hiç cafe ve kahve kültürü olmayan benim için güzel bir fırsat oldu. Eğer Türk Telekom Prime’li iseniz bu fırsatı değerlendirmenizi tavsiye ederim. Şu pahalı günlerde 1 kahve 90 TL çünkü. Ben 2 kahve içince faturamin parasını çıkarmış oluyorum 🙂
2023 sonlarına doğru kitap yazmak ve yazar olmakla ilgili bir fikir aklıma geldi. Bununla ilgili bir heves içime doğdu. Bir konuyu araştırmak istediğimde en büyük dostum olan kitaplara başvurdum yine. Yazarlıkla ve kitap yazmakla ilgili o kadar çok kaynak karşıma çıktı ki anlatamam. Baya şaşırmıştım. Demek ki yazmakla ilgili talep vardı ki karşılığında arz edilen kitaplar epey çoktu.
Daha sonra kitap başlığı ve konusu yazarlık ve kitap yazmak olan kitapları araştırmaya başladım. Halende araştırıyorum. Almak için listeme aldığım ve fiyatının düşmesini beklediğim kitaplarda var.
Bir kitap alırken dolap, letgo, sahibinden gibi ikinci el siteler yanında; amazon, kitapyurdu, idefix, bkm, d&r gibi kitap siteleri yanında hepsiburada gibi eticaret sitelerine de bakıyorum.
Kitapları arama sürecim Ekim ayı gibi başladı. Kasım indirimlerinin etkisiyle baya bir kitap aldım. Montaigne – Yazmak kitabı da o indirimlerden aldığım kitaplar arasında. Kitap, İyi Yazmak (5 Kitap Set) hallinde satılıyor. Hem direk adının YAZMAK olması hem de ince olmasının etkisiyle ilk olarak bunu okumayı tercih ettim.
Hani “hacmi küçük etkisi büyük” diye derler ya, bu kitapta bence o kitaplardan birisi. Sadece yazmakla ilgili değil hayat hakkında ki yazılanlarla da çok güzel bilgiler veriyor. Montaigne, 16. yüzyıl’ da yaşamış olmasına rağmen ifade ettiği düşünceler açısından sanki günümüzde yaşıyor gibi. Cemil Meriç’in “Bilimde en yeni, edebiyatta en eski kitapları oku.” sözü bu kitabı okurken adeta kulaklarımda çınladı.
Kitabın başlığı Yazmak ama yazar adaylarına şunları şunları yapın gibi bir şeyler söylemek yerine daha çok kendi yazma dünyasını ve kitaplara aşkını anlatıyor. özellikle kitabın ortasına kadar kitaplar ve yazarlar konuları üstüne duruyor. Farkındalık kazandırmak amaçlı deneme yazıları bazı konulara da değiniyor. Mesela: şöhret, pişmanlık gibi….
Kitap Kafekültür yayınlarından çıkmış. Nuriye Yiğitler çevirmiş. 76 sayfa.
Ben 5 setlik kitap için indirimle birlikte 62,03 TL’ye almışım. Şuan Amazon’da 216 TL’ye satılıyor.
Kitapta beğendiğim yerlerin bazılarını yazmak istiyorum. Gönlüm hepsini yazmak istiyor ama şuan için mümkün değil.. Merak edenler olursa okumaları daha iyi olur.
İşte beğendiklerimden bazıları:
Yazarken, anlatım biçimimi bozar korkusuyla, kitaplarla dostluğumu bir kenara bırakırım. Gerçekten iyi yazarlar beni çok zayıflatır, cesaretimi kırar. (Acaba hangi yazarları kastediyor).
Kitaplarda aradığım,……, amacım öğrenmekse, kendimi tanımama yardım edecek, daha iyi nasıl yaşanacağını ve ölüneceğini bana öğretebilecek bilgi bulmak isterim.
Yeni yazarları okuyamam, eskiler bana daha dolu, daha güçlü gelir.
Kitabın içinde ki “Kitaplarım ve Ben” kısmı başlı başına muhteşem..
Bize yaşamayı, ömür geçip gittikten sonra öğretiyorlar.
İnsanın (çocuğun) zihnine dolduracağımız ilk sözler, onun ahlakını, sağduyusunu yoğuracak, ona kendisini tanımasını, iyi yaşamasını ve iyi ölmesini öğretecek sözler olmalıdır.
Buyruktan, zorunluluktan ve zorlamadan kaçınırım.
Aşk, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir.
İnsanın doğuşunu görmekten herkes kaçar ama ölümünü görmeye koşar. ( Bu cümlede beni çok etkiledi)
Letgo hakkında yazdığım yazıda artık Letgo’yu pek kullanmadığımı ve Letgo’ nun yeni güncellemesiyle kendi kendini bitirdiğini yazmıştım. Fakat bir kitap ve ürün bakarken zaman zaman yine Letgo’ yada bakıyorum.
Kitap ve Klavye Aşkına
Geçen hafta cuma günüydü. Yeni bir F klavye bakıyordum. Letgo’yada baktım. Sıfır bir Logitech gördüm. İlan sahibine mesaj attım. O esnada ne olduğunu bilmiyorum ama karşıma bir borsa kitabı çıktı. Zaten uzun zamandır fiyatı uygun borsa kitapları buldukça alıyorum. “Büyük Yatırımcılar” diye bir kitap gördüm. İlan fiyatı 450 TL idi. Nasıl olduysa bu kitabı hiç görmemiştim. Hemen internete yazdım. Baktım baskısı yok. Nadir Kitap’a baktım. 650 TL’den 1800 TL’ye kadar fiyat yazmışlar. Böyle olunca kitabı kaçırmak istemedim. Bu satıcı arkadaşa da kitap için mesaj attım.
Bu kitap satanın ilanlarına baktım. Belki başka kitaplarda vardır diye. Yanılmamışım. Diğer ilanlarda Warren Buffett – Dansla İşe Gitmek kitabını ve filmini bilmem kaçıncı kez izlediğim Para Avcısı kitabı vardı. Dansla İşe Gitmek kitabının baskısı varmış. Ama Wall Street Kurdu – Para Avcısı kitabının baskısının olmadığının bilmiyordum. O da Nadir Kitapta (NK) 300 TL gibi bir fiyattan başlıyordu. Şimdi baktım 250 TL’ye var. Bu kitap içinde ilanda 450 TL fiyat yazıyordu.
Benim aklımdan 3 kitap için 600 TL ödemek geçti. Ama bunu kabul eder miydi, ederse nasıl olacak diye düşünmeye başladım. Bir taraftan Büyük Yatırımcılar kitabını kaçırmak istemiyorum. İndirim yapmasa bile NK’tan uyguna geliyor sonuçta. Ve 550 teklif ettim. Arkadaşta 650 yaparım istediğiniz yere getiririm demiş. O Avrupa yakısında ben Anadolu yakasındayım. Öyle deyince bende hem fiyatta hem de ulaşımda ortada buluşsak olur mu diye 600 TL yazdım. Tamam demiş. Yer olarakta Cumartesi yani 13 Ocak’ta Yenikapı Marmaray’da bulaşalım dedik. Anlaştık.
Gelelim klavyeye. Bunun için pazarlık ettim ama zaten sıfır olduğu için indirim yapmadı. Sıfırına baktım 400 TL gibi başlıyor. İlanda 200 TL idi. Adet yerini bulsun diye pazarlık etmeye çalıştım ama olmadı 🙂 Klavye içinde Pazartesi sabah işe giderken anlaştık.
Ve cumartesi günü geldi, Kitapları getirecek arkadaşa mesaj atacaktım planda değişiklik yok değil mi diye. Çünkü ne olur ne olmaz belki vazgeçer diyorum. Kitabı kaçırmak istemiyorum. Benden önce O çıkıyorum diye mesaj atmış. Sevindim. Bende birazdan çıkacağım diye mesaj attım.
Oğlum bir yere gitmişti. Onu almaya gittim. Baktım geç kalacağım. Karşıya geçmek vakit alacak. Hazır madem Marmaray’da buluşacaktık. Durumu anlatıp Bu tarafa geçebilir mi diye ricada bulundum. Tamam dedi. Bu esnada klavyeyi alacağım kişiye mesaj attım. Eğer bugün müsaitse klavyeyi alabileceğimi söyledim. O’da tamam demiş.
Kitapları getiren arkadaşla Sögütlüçeşme’ de buluştuk. Trenler gelene kadar biraz borsa muhabbeti yaptık, O’nun treni gelince ayrıldık. Ben kitapların bu kadar kalın olduğunu bilmiyordum. Warren Buffet kitabı biraz ıslanmış sanırım ama okumaya hiç mani bir şey değil.
Kitapları almanın sevinciyle klavyeyi almaya birkaç durak öteye Erenköy’e doğru yol aldım. Klavye gerçekten alındığı gibi kutusunda durmuş sanki. Q alıyoruz diye F almışlar. O’da bana nasip oldu.
Bir Letgo macerası da böyle bitti. 2023’te hatırladığım kadarıyla Letgo’dan hiç alışveriş yapmadım. 2024 baskısı olmayan güzel iki kitapla ve şuan yazdığım F klavye ile geldi.
İlk yazıma ilham olan Özgürlük Yazarları’nda ki sınıf hocamız ( kadını o kadar benimsedimki hocamız diyorum) öğrencilerine ne olursa olsun her gün yazmalarını söylemişti. Buna şarkı sözü, şiir gibi yazılarda dahil.
Bugün gün içinde yorulduğum için biraz kolaya kaçtım. Hiç yazmamaktansa şarkılara dümeni kırdım. Zaten bıkana kadar dinlediğim şarkıları yazacaktım. Kısmet bugüneymis..
Bir şarkıyı sevdiğim zaman artık bıkıp usanana kadar diliyorum. Ben 80’ler kuşağı ve 90’larda büyümüş bir çocuğum. Bu yüzden en sevdiğim ve sürekli dinlediğim şarkılarda genelde 90’lar şarkıları oluyor. Elbette yeni şarkıları da dinliyorum ama eskileri dinlemek daha çok keyif veriyor. Pal Nostalji radyo da dediği gibi “bu şarkılar unutulmaz..”
İşte son günlerde en çok dinlediğim şarkılardan bir demet:
1-Haluk Levent, Kaçış: Bu şarkının elektro gitar kısmı çok hoşuma gidiyor. Bana Mad Max Fury Road’daki gitar çalan adam sahnesini hatırlatıyor.
Kaçış şarkısını buradan dinleyebilirsiniz.👇
2-Barış Manço, Hayır : Sözlerini çok sevdiğim bir şarkı. Burada dinleyebilirsiniz.
3-Yeni şarkılardan Zerrin Özer, Basit Numaralar: Zerrin Özer’i uzun zamandır görmüyorduk. Son Mektup şarkısı da en çok dinlediğim şarkılar arasında ama son zamanlarda enerjisi yüksek olan bu şarkıyı hemen hemen her gün dinliyorum.
4-Hande Yener, Yoksa Mani: Çoğu şarkısını severek dinlediğim Hande Yener’in bu şarkısı son zamanlarda en çok dinlediğim şarkılar arasında.
5-Erdal Çelik, Gittin Gideli: Sanırım bu şarkıda orta okul zamanların da sürekli Tv’de çıkan en çok çalan şarkılardandi.
Şarkı bana çok içten ve samimi geliyor. O nedenle bu ara dinlediğim favorilerim arasında.
6-Serdar Ortaç, Yıldız Tilbe; Havalı Yarim: Şarkının enerjisinin yanında dans edenlerin ayaklarını ve ellerini çapraz oynattıklari yer çok hoşuma gidiyor.
Gelecek şarkılarda görüşmek üzere..
Keyifli dinlemeler..
İlk kez cep telefonumdan bir blog yazısı yazdım. Uygulamadan siteye giremedim. Mobil sürüm üzerinden yazdım. Beklediğimden kolay oldu. Bilgisayarda yazmanın rahatlığı kadar olmasa da kolay şekilde yazdığımı söyleyebilirim.
Eğer bir web sitesi kurmak istiyorsanız bunu çok kolay olduğunu söyleyebilirim. Bunun için Güzel Hosting’i ziyaret edip orada ki destek ekibine sormanız yeterli. Ben 2-3 yıldır Güzelnet kullanıyorum. Çok memnunum. Gece gündüz demeden çook kısa sürede cevap verip destek oluyorlar. Buradan tüm Güzelnet destek ekibine teşekkür ederim. Sizin için ayrıca bir yazı yazacağım 😉
Kendi web sitemizi kurmak için Youtube’da Udemy’de de web sitesi kurmakla ilgili pek çok eğitim ve video var. Onlara da bakabilirsiniz. Ben ilk web sitem olan kucukbaslabuyukdusun.com‘u Udemy’de ücretsiz bir eğitime bakarak kurmuştum. Şuan yapay zeka ve Chatgpt çağında yaşıyoruz. Artık web sitesi kurmak çok çok kolaylaştığını söyleyebilirim. Tek yapmanız gereken ilgi duymanız, biraz araştırıp adım atmak. Bu hayatta da böyle değil mi zaten?
Mesela benim kurduğum sitelerim var. İçleri pek dolu olmasa da kurdum yani 🙂 Hatta transdermal bantlarla ilgili çok güzel bir sitem vardı. Domain uzantısı “xyz” idi. Süresi dolunca siteyi uzatmadım. Kapandı.
Gelelim muhammetakcicek.com.tr web siteme. Bu domain adını aldıktan sonra da epey ilgilen(e)medim. Ta ki bu yılbaşına kadar. Yılbaşından bu yana ilk yazımda anlattığım filmden dolayı her gün bir yazı yazmaya çalışıyorum. Şükürler olsun. Tabi ben sadece yazmaya odaklandım. Site orijinal haliyle kaldı. En azından fabrikasyon ayarlarını düzenlemem gerektiğini düşünüyorum. Hiç olmazsa google’a falan bağlayayım ki kaç kişi okumuş okumamış arada onlara da bakmak faydalı olabilir di mi 🙂 Sonuçta nihai amaçlardan birisi de para kazanmak..
Bu yüzden daha önceki bir web sitemde “web sitesi kurulduktan sonra yapılması gereken 15 yada 20 madde” gibi bir yazıyı okumuştum. O yazıdakileri adım adım oradaki temel olarak yapılması gerekenleri yaptım. Güzel bir rehber oldu benim için. Hangi yazıydı bulamadım. Bulunca buraya linkini mutlaka koyacağım. Şimdi sekmelerde 22-23 kadar tane yazı açtım. Oradakileri yapacağım. Hangi işlemi yaptıysam buraya yazacağım. Faydalandığım web sitelerini de yazının en sonuna ekleyeceğim. Benim gibi olanlarınız olursa belki faydalanabilirsiniz. Birde sadece bu site için değil başka kuracağım site/ler içinde kendime de bir rehber olmuş olacak. İnsan bir şeyi en iyi öğretirken öğrenirmiş. Diğer sitelerim içinde temel bir çalışma olacak. Burada öğrenince artık onlara takır takır uygularım. Yazdıkça yazasım geliyor. Birde bu tür yaptığımız işlerin bize biraz keyif vermesi gerekir diye düşünüyorum. Sonuçta blog işi de Youtube ve benzeri platformlar gibi keyif işi. Severek yapmadıkça sürdürülebilir olması zor. Devamlılık olması için sevmek ve ilgi duymak lazım. Sabahın bu saatinde bu kadar giriş muhabbeti yeter sanırım. Hadi şimdi başlayalım; Vira Bismillah…
Teknoloji baş döndürücü bir hızla ilerliyor. Teknolojinin hızlı gelişmesiyle birlikte hayatımıza yeni yeni ürünlerde girmeye başladı. Bunlardan birisi de elektrikli arabalar. Geçenlerde bir yazıda ilk üretilen arabalarında elektrikli olduğu yazıyordu. Ne kadar doğru bilmiyorum, araştırmadım. Yani eğer öyleyse demek bu yeni bir teknoloji değil. Geçmişe dönüş gibi olmuş diyebilirim.. Tabi eskiye göre daha konforlu olarak.
Her değişim ve dönüşüm sancılı olur. Kabullenmek zor olur. Alışmak içinde belli bir sürenin geçmesi ve taşların yerine oturması gerekebilir. Teknoloji bu kadar hızlı gelişirken elektrikli arazları kullanmanın henüz erken olduğu tarafta onlanlardanım. Elbette pek fazla avantajı olabilir ama beni dezavantajları daha çok ilgilendiriyor. Bunun da BENCE birkaç nedeni var. Onları yazmak istiyorum.
1-Menzil Sorunu: Bence ennn önemli sorun bu! Çünkü gördüğüm kadarıyla en bilindik markada bile menzil mesafesi benim kafamı rahatlatmıyor. Mesela kafam rahat bir şekilde İstanbul’dan Ankara’ya gidebilmem lazım. Uzun yolda kafamın rahat etmesi lazım. Geçenlerde Tesla alan bir arkadaşımla konuştuk. Bir Ankara yapacağız ama şarjın %1 altına düşmemesi gerekiyormuş o nedenle riske atamayız herhalde yolda şarj ederiz dedi. Tabi şehir için kullanmak farklı. Ben menzil olarak olaya bakıyorum. Acil olarak şehir dışına pek çıkan biri değilim. Hadi oldu da çıkmam gerekti. Bir kerede Ankara’ya gidebilmek için full şarjla bile endişe ediliyorsa o anki şarjla gidebilmek risk olur herhalde. Ayrıca sadece uzun mesafe değil sık araba kullananlar içinde bu menzil meselesi yine sorun olacaktır.
2-Şarj Süresi: Elektrikli araçların şarj süreleri, benzinli araçlara kıyasla daha uzun. Hızlı şarj istasyonları bulunsa da, tam şarj için beklenmesi gereken süre bir dezavantaj. Hızlı şarjlar yaygınlaşmadıkça yine benim için mantıklı değil.
3-Şarj İmkanları: Şarj altyapısı henüz benzin istasyonları kadar yaygın değil, bu nedenle uzun mesafe seyahatlerde şarj noktalarının sınırlı olması sorun yaratabilir. Yukarıda Ankara seyahat örneği vermiştim. Normal bir günde bile şarj istasyonları yeterince yok. Benzin gibi “rahat rahat bir sonraki istasyonda doldururuz “ diyemeyiz ki…
4-Batarya Ömrü: Elektrikli araç bataryalarının ömrü sınırlı ve zamanla performansları illa ki azalacaktır. Batarya değişimi ne kadar olur net değil. Markalara göre değişse de yine de maliyetli olabilir.
5-Maliyet: Şu an sıfır elektrikli araçlar benzinli arabalarla aynı fiyata olanlar var hatta uygun fiyatlı küçük araçlar bile var. Ama bakımı, kaza sonrası hizmet, ülkemiz de önemli bir yük olan MTV gibi giderlerde kafamda netleşmeyen konulardan birisi.
6-Üretim Süreci: Elektrikli araçların teknik olarak en önemli parçası bataryaları. Batarya üretimi, çevresel etkileri nedeniyle bazı eleştirilere yol açıyor. Batarya hammaddelerinin çıkarılması ve işlenmesi gibi faktörler, ekolojik açıdan düşünüldüğünde yine bir dezavantaj olabilir.
7-Her ne kadar bu dezavantajları bulunsa da, teknolojinin gelişmesi ve endüstri normlarındaki değişikliklerle birlikte elektrikli araçların avantajları da artmaktadır. Ama benim için öncelik yukarıda ki konular. Araçlar yaygınlaştıkça elbette bu dezavantajlar zamanla azalacaktır. O zaman gelince “hıhh şimdi artık bu arabalar alınır” deyip kafamın rahat olacağı ana kadar, elektrikli araç almak kendimce mantıklı bulmuyorum.
Haa ekstra ikinci araba alacak param olsa alır mıyım? Alırım tabi 🙂 Bu da işin başka boyutu. Ben araba tek arabam olduğu için onu elektrikli ile değiştirmek mantıklı olur mu diye sesli düşündüm ve onları yazdım.
Elbette farklı pek çok şey yazılabilir. Ben kısaca ve basitçe gördüklerimi yazmaya çalıştım.
Eminim su içmenin faydalarını hepiniz biliyorsunuzdur. Bu konuda sadece her gün su içmenin faydalı olduğunu bildiğimi söyleyebilirim. Su içmenin detaylı faydalarını öğrenmek için google gibi arama motorlarına ve chatgpt gibi yapay zekaya sorabilirsiniz. Bende kısaca şunları ekleyebilirim:
Ben size 37 sene su içmeden yaşayan adamın hikayesini anlatacağım. Yani kendi hikayemi.
Gün içinde su içmesi hiç aklıma gelmeyen birisiyim. 37 sene su içmeden yaşayan adamdan kastım tamda bu! Yani bilinçli olarak gün içinde su içmediğime dikkat çekmek için öyle dedim. Sadece susadığım zaman su içtiğim için susuz yaşayan adam olarak görüyorum kendimi. Hem de 37 sene.
Şuan 41 yaşında olduğumu düşününce 4 sene önce ne oldu da su içmeye başladım? Çoğu zaman masamda ki 1 litrelik suyu her gün işteyken bitirmeye neden başladım?
Su içmemdeki motivem ne oldu? Bunları anlatmak istiyorum.
Oturup ta lıkır lıkır su içtiğim zamanlar o kadar az ki gözümü kapasam o günleri anlatabilirim. 2019 yılıydı. Yaz aylarının bitimine yakın bir zaman. Daha OHAL sonucu açıklanmadığı için bir cafede satın alma müdürlüğü yapıp diğer taraftan da network marketing işleri yapıyordum. Bir gün Kazandıran Altın işi için verdiğim ilandan bir hanımefendi aradı. Bilgi verdim. Kendisi de meşhur transdermal bant işi yapıyormuş. O zamanlar bant işleri pek olabileceğine ihtimal vermediğim için pek oralı olmadım. Ama kendisi yıllardır kronik ağrıları için kıllandığını ve çok faydasını gördüğünü söyledi. Benimde o zamanlar diz kapağımda şiddetli ağrım vardı. Bir kaç ay sonra ürünlerden alıp denemek istedim. Sanırım 2020 sömestr tatili idi. Ürünler geldi. Nasıl kullanacağını öğrenmek için bana sponsor olan ablayı aradım. Ürünlerin kullanımını anlattı. Temiz, kuru ve tüysüz cilde yapıştıracaksınız dedi. Ve kaç kilo olduğumu sordu. O zamanlar 77 falandım. Bana ortalama günde 2,5 litre su içmemi söyledi. Bunun formülününde her 25 kilo için 1 litre su içmek olduğunu sonradan öğrendim. O zamana kadar gün içinde çay hariç pek su içmeyen ben, iş yerinde ve evde 2,5 litre hesabı yaparak su içmeye başladım.
Bantlar takılı iken su içmemin nedenini de şundan olduğunu söyledi. Transdermal bantlar kanı sulandırıp akışkanlık kazandırıyormuş. Birde vücutta ödem varsa bantlar ve su ile birlikte vücuttan atılıyormuş. Bunları duyunca hem bantları takıp hem de her gün düzenli su içmeye başladım.
Su İçmeye Başlıyorum
4 yıl oldu. Transdermal bantları 4 yıldır kullanıyorum. Tabi ilk zamanlarda ki gibi sık ve düzenli olmasa da sürekli kullanıyorum. O günden sonra su içmek içinde iş yerinde ki masama 1 litrelik bir sürahi aldım. Mümkün oldukça 1 litre iş yerinde 1 litrede evde içmeye çalışıyorum. Transdermal bantların hücrelerimi yenileyerek vücuduma destek olmasının yanında bana en büyük faydası beni su ile tanıştırması olmuştur. Çok şükür. Hiçbir şey olmasa da bantların bana en büyük yararı beri su içmek ile tanıştırması olmuştur. Vesile olanlardan Allah razı olsun.
Vücudunuzun Susuz Kaldığını Nasıl Anlarsınız?
E hadi su içmiyoruz diyelim. Gün içinde sizde benim gibi su içmiyor olabilirsiniz. Ama bu vücudun suya ihtiyacı var öyle değil mi? O zaman vücudumuzun susuz kaldığını, suya ihtiyacı olduğunu nasıl anlayacağız? Cevabı çok basit.
Çişimize bakacağız. Yani idrarımıza. İdrarımızın rengi bize vücudumuzun suya ihtiyacı olup olmadığını söyleyecek. Bazı hastane ve sağlık ocaklarında muhtemelen bununla ilgili bilgilendirme afişi görmüşsünüzdür. Türk Böbrek Vakfı’nın bu konuda ki görselini aşağıya ekliyorum.
Sahi siz her gün su içiyor musunuz? Peki susayınca mı su içiyorsunuz yoksa bilinçli olarak mı içiyorsunuz? Yorumlara düşüncelerinizi yazabilirsiniz.
Su gibi aziz olun ve vücudunuzu susuz bırakmayın..
(Bu yazının giriş bölümü 17 Haziran 2023 ‘te yazmıştım.)
Geçen hafta yani 8-9-10 Haziran 2023 tarihleri arasında Worldef e-commerce fuarına katılma imkanım oldu. Fuarın başından sonuna kadar katılan kişiler varsa eğer onlardan birisi de benim. E-ticaret işiyle ilgilenen hemen herkes Worldef’i duymuş olabilir. Bende çok duydum ama benim zihnimde hep soğuk, resmi bir izlenim var nedense. Nedenini bilmiyorum.. Fakat etkinliğe katılınca öyle olmadığını gördüm. Şu an aktif olarak e-ticaret yapan biri değilim. Elimden geldiğince Amazon, Etsy gibi platformlarda iş yapmak için çok çabaladım. Bir çok eğitimler aldım. Hatta o etkinlikte olan şirketlerden birinden etkinlik sonrası arbitraj eğitimi aldım. Ama oda başarısız oldu. Hal böyleyken benim gibi bu alanlarda hiç başarı elde edememiş birinin orada ne işi vardı? Neden 1 gün değilde 3 gün boyunca ordaydım? Neler yaşadım? Etkinlikten gördüğüm fırsatlar ve güzellikler nelerdi? Bunları paylaşmak istiyorum. Buyurun, her şeyin başladığı o günden başlayalım 🙂
Geçen yıldan tanığım bir Etsy grubu var. Etsy İle Gelir. Hatta bir ara beni Telgram grubundan atmışlardı. Sırf grubun enerji ve sinerjisinden dolayı gruba tekrar katılmak için geçen yıl yani 2022 yılında düzenledikleri etkinliğe katılıp Kerem Bey’e tekrar gruba dahil etmelerini söylemeye gitmiştim. Bununla ilgili 2 tane yazım var ama halen yayınlanmayı bekliyor 🙂 ( o yazılarımı geçen gün yayınladım çok şükür. Birinci , ikinci yazılar ve etkinlik notları için tıklayabilirsiniz )
Kerem Bey’i twitter’da takip etmeye başladım. 2 hafta öncede kendisinin twitterda Worldef’e katılacağını yazdığını gördüm. Hatta güzel bir konu başlığın hakkında konuşacaktı. Nasıl başvurulacağını araştırırken karşıma 490 TL gibi bir fiyat çıktı. Benim şimdiye kadar bir fuara gitmek için para verdiğim vaki değil 🙂
Daha sonra bunun ücretsiz olup olmadığını Kerem Bey’in tweetinin altına yorum olarak yazdım. Sağ olsun bir takipçi arkadaşımız yardımcı oldu. Sanırım Trendyol satıcıları için indirim varmış. Bana o linki göndermiş. Bende o linkten kayıt oldum. Daha sonra fark ettim ki o fuara katılan ve hemen her katılımcının indirim kuponu verdiğini gördüm.
Daha sonra etkinlik takvimine baktım. İlk başta sahne isimleri çok dikkatimi çekti. Sürat Kargo-Aras ve Extensip Amazon ve Fonbulucu gibi 8 sahne vardı. Her sahnede 3 gün boyunca her saat farklı bir konu anlatılacaktı. Teker teker her sahnenin her gün ve her saatte ki konuşma konularına bakınca dedim ki: “ Benim kesinlikle orda olmam lazım.” Daha sonra toplu halde düzenlenmiş panel ve workshop listesini gördüm. Tam 265 konuşma ve konu başlığı vardı. Bu inanılmaz bir rakam. Dolu dolu. Amazon’dan Etsy’e, kargoculuktan yatırıma, başarı stratejilerinden dikkat edilmesi gerekenlere kadar onlarca konu başlığı vardı.
Fakat etkinliğin ilk 2 günü hafta içine denk geliyordu. Konuşma başlıklarından yola çıkarak etkinliğin faydalı olacağını düşündüğümden senelik iznimden 2 günü feda edip işyerinden izin aldım.
Buradan sonrasını bugün yani 10.01.2024 tarihinde yazdım.
Fuar yeri İFM’nin arkada kalan uzak yerinde oldu. Fakat yönlendirme olmadığı için önce bütün herkes cümbür cemaat metronun karşısında ki İFM binasına gittik. Ordan da diğer yere. Daha sonra öğrendim ki Aras Kargo’nun golf sahalarında ki araçlar gibi olan araçları metro ve fuar alanı arasında sürekli yolcu taşıyorlarmış. Diğer 2 gün o araçlarla gidip geldim.
Etkinlik için özel bir uygulama yapılmış. Hangi konuşmaya katılmak isteniyorsa onun için alarm kurma ve takip etme uygulaması. Birbirinden değerli o kadar konu, konuk vardı ki anlatamam. Harika bir program hazırlamışlar. Değil 3 gün 5 gün bile sürse giderdim. O kadar güzeldi. Bu işten para kazanamıyorum ama orda olmak beni çok mutlu etmişti.
Aslında orda yaşadıklarımı ve aldığım notları gün gün paylaşacaktım. Fakat üstünden zaman geçti. Şuan aklımda kalan izlenimleri kısaca paylaşacağım.
1-Extenship Sahnesi, Ekim KAYA ve Dropshipping İş Modeli
Extenship Sahnesinde 3 gün boyunca ağırlık dropshipping iş modeli üstünde duruldu. Daha önce dropshipping için olsa gerek buradaki konular daha çok dikkatimi çekti. O sahneye çıkan bizden sonra bazıları Ekim KAYA’ ya gönderme yaptılar. Kiralık havuzlu ve lüks arabalarla yapılan sunumlar verilen eğitimler diye tabiri caizse laf çaktılar Ekim KAYA’ ya.
Aslında sadece Ekim KAYA için bile bu yazıyı yazarak bitirebilirim. Neden mi?
Ekim KAYA Dropshipping İş Modelini çok kısa bir sürede öğrenmiş ve bunu Türk insanına anlatmayı başarmıştır. Bununla birlikte Türk insanı Amazon’u tanımış ve Türkiye’den dışarı çıkmadan Amazon’da satış yapmayı öğrendi. Dropshipping İş Modeli yapanlar bunun yanlış olduğunu suspend oldukça gördüler. Ama şunu da çok iyi gördüler ki Amazon’da çok büyük kazançlar var. Ve arkasına arbitraj modelleri, PL modellerini öğrendiler. Daha sonra Amazon’da yıllarca satış yapmış insanlar ortaya çıktı. Bu insanlar Ekim Kaya’dan önce Amazon’da satış yapmaya başlamışlar. Ama hiçbiri “ya bu sistemi bizim insanımıza anlalatalım. Öğretelim. Onlarda para kazansın, bizde eğitim ve danışmanlık yaparak para kazanalım diye düşünmemişler. Ta ki bir gün Ekim KAYA diye biri çıkıp bu işteki potansiyeli görene kadar!
Ekim KAYA beni tanımaz. Ama ondan eğitim aldım. Ve o dönemde instagramda sürekli takip ediyordum. Müthiş bir girişimci. Bildiğim kadarıyla şuan Amazon yapmıyor. ama şurası açım ve net : Eğer Ekim KAYA olmasa idi o etkinlikte olanların çoğu bugün olmazdı! NET!
Ekim KAYA durgun suya atılan bir taş gibi dalga dalga insanların Amazon’la tanışmasına ve döviz kazanmalarına vesile olmuştur. Yani Ekim KAYA olmasa idi bugün çoğu kimse ve genç Amazon’dan bîhaber olacaktı. Amazon fitilini Türk girişimcisine aşılayan Ekim KAYA’ dır.
Bu yazımdan Ekim KAYA’ nın haberi yok. Belki hiç olmayacak. Yani ısmarlama bir güzelleme yazdığım düşünülmesin lütfen. O gün orda olanların bazılarının havuzlu villalı evleri ve kiralık lüks arabalarla yapılan sunumları küçümsemesi bende bu düşüncelerini oluşturdu. Yaptıkları doğru yanlış tartışılır. Fakat şu var ki şuan gördüğünüz eğitimcilerin hemen hemen hepsi (yıllırca Amazon’da satış yapıyor olsalar bile) Ekim KAYA’ dan sonra piyasaya çıkmış kişilerdir.
Bugün Extenship Sahnesi varsa ve o sahnede 3 gün boyunca dropshipping iş modeli anlatılıyorsa ve Extenship yazılımı bu kadar tanınıyorsa yine Ekim KAYA sayesindedir.
Teşekkürler EKİM BEY iyi ki varsınız. İyi ki Türk girişimcisinde kafa açtınız…Türk girişimcisinin ufkunu genişlettiniz.
2-Etkinlikte beni en çok etkileyen ve hoşuma giden bir ticaret modelinden bahsedeceğim.
Girişi Extenship Sahnesi ile yaptım yine o sahneden devam edelim. 2017-2018 gibi Türkiye’de ETSY pek az bilinirken ETSY’ de mağaza açanlardan biriyim. Amazon gibi ETSY’ de pek bilinmezken yine bir girişimci arkadaşımız olan ve ETSY’de satış yaparak kazanç elde eden Ahmet DOKUR isimli bir arkadaş karşıma çıktı. O yıllarda bırakın ETSY’ de satışı, ETSY’nin adını bilen bile yok. Nerede kaldı ETSY eğitimi!!
Tabi yine ben hemen bu eğitimi ilk alanlardan oldum. Ama ne oldu? Yine para kazanamadım. 🙂 Etkinlikte sanırım üçüncü gündü. ETSY’de print on demand denilen bir iş modeli var. Print on demand (POD), Türkçe olarak “talep üzerine basım” anlamına gelir. Bu, ürünlerin müşteri siparişi geldiğinde basılması ve üretilmesi anlamına gelir. Özellikle kitaplar, tişörtler, bardaklar, posterler gibi çeşitli ürünler için kullanılır. Yani sipariş bizim satıcı hesabımıza geliyor ama ürünü üreten ve gönderen üretici oluyor. Bizde arada tabiri caizse köprü vazifesi görüyoruz. Extensip sahnesinde bir Türk girişimci bunu yapmış. Hatta bununda uzun bir hikayesi var. Onu belki başka zaman yazarım. Bilemiyorum. Sahnede PReady vardı. Stoksuz, sermayesiz iş modeli olan dropshipping anlatıyordu. Çok güzel bir sistem kurulmuş. Harika. Tam isteğim gibi dedim sunumu dinlerken. Harika bir iş modeliydi benim içinde. Daha sonra diğer salonda Prinwork şirketini gördüm. İkisi de çok güzel bir şekilde sistem kurmuşlar. Bir an umutlandım. Tamam ben bu işi yaparım dedim. Etkinlikten sonra iki şirketle de iletişime geçmeye çalıştım. Ama müşteri hizmetleri ve teknik destek ikisinde de çok kötüydü. Çok istedim ETSY’de bu şekilde bir satış yapayım diye ama şirketlerle sağlıklı bir iletişim kuramadım. Güzel şeyler olabilir diye ümitlenmiştim ama maalesef olmadı.
3- Etkinlikte Sadece yabancı eticaret satıcılarının olduğu ve tamamen İngilizce olan bir sahne vardı. Ve simultane çeviri yapılıyordu. TV’de devlet adamlarının katıldığı toplantılarda kullanılan o kulaklıklardan kullandım orda 🙂 O derece herşeyin düşünüldügü bir etkinlikti.
4-Londra’da kaldığım sürede yazın Londra’ya gelen birkaç öğrenci arkadaşla tanışmıştım. Onlardan birisini sahnede gördüm. Stant açmışlar. Diğer 2 kafadar arkadaşları da stantta gördüm. Ticarette o kadar büyümüşler ki bugün hemen herkesin bildiği Aqua di Polo markasını kurmuşlar. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Nereden nereye… Allah yollarını açık etsin…
5-Fuarlara çok giden biriyim. Fakat bu kesinlikle diğer fuarlar gibi değildi. Sinerjisi, enerjisi ortam, katılımcılar, girişimciler herkes, her şey muhteşemdi.
6-Gün sonu konuşmalarda Serdar Kuzuloğlu, Özgür Demirtaş vardı. İkisi de çok güzeldi. Demirtaş konferansı acayip kalabalıktı. Oturacak yar bulamadım. O yorgunlukta ayakta dinledim.
7-O sahneden bu sahneye o konuşmadan bu konuşmaya derken yemek yemeye bile fırsat olmadı. Yanımda götürdüğüm bisküvilerden falan yedim. Ordaki restoran pahalı olmasından değil yani 🙂
Bir daha Worldef’ e katılır mıyım, katılsam da 3 gün gider miyim bilemiyorum. Ama eğer siz E-ticaretle ilgileniyorsanız Worldef etkinliklerine katılmanızı mutlaka tavsiye ederim.
Girişim yolculuğunuz bol bereketli kazançlar getirsin.
Kendi okuma tecrübelerime dayanarak söylüyorum ki bunun belli bir formülü yok. Ben kendi hayatımda hâlâ bunu tam oturtabilmiş değilim. Gün oluyor bir kitabı 1 günde bitiriyorum. Gün oluyor bir kitabı bitirmeden başından kalkamaz hâle geliyorum. Bazen de gün oluyor 1 hafta 10 gün hatta bazen daha uzun süre kitabın kapağını açmadığım zamanlar oluyor.
Evet kitapları ve okumayı çok seviyorum ama gördüğünüz gibi hâlâ düzenli bir kitap okumaya kavuşmuş değilim. Tüm çabam düzenli bir okur olabilmek için. İşte bunun içinde denediğim ve halen yaptığım yöntemleri anlatacağım.
Önceki gün yazdığım yazıda 2017 yılından bu yana yıllık kitap okuma hedeflerimden bahsetmiştim. Bu hedefleri takip etmek içinde 1000Kitap ve Goodreads uygulamalarını kullandığıma değindim.
Peki bu yıllık hedeflere ulaşmak için nasıl bir yol izlemeliydim ki hedefimi tutturabileyim. Şunu söylemeden geçemeyeceğim. Hedef derken zorlama ya da bir baskı unsuru olarak söylemiyorum. Bilakis bunu severek yaptığımı söylemem lazım. Hedef koymak kütüphanemde sürekli artan kitaplarımı okumak için işimi kolaylaştıran bir yöntem. 1000Kitap uygulamasında beni Sıkı Okur olarak gösteriyor. Türkiye ortalaması üstünde kitap okuyan biri olabilirim ama kendi açımdan bu pek yeterli değil. Haftada 1 kitap bile bitiremiyorum. Bu işi kolaylaştırmak içinde hedef koymak daha beni rahatlatıyor.
Her Gün 50 Sayfa Mı?
Geçen yıllarda her gün düzenli okuyayım diye sosyal medya da “her gün 50 sayfa” diye yazdım. İlk birkaç hafta baya uyguladım ama tabi daha sonra düzenli devam ettiremedim.
Geçen sene yani 2023 yılında da 1000Kitap’ta yine “her gün 50 sayfa okumaya var mısın?” diye bir paylaşım yaptım. Bu paylaşımı sayfamın başına sabitledim. Ve her gün kaç sayfa okuduysam onu yazmaya başladım. Okusam da okumasam da 150 gün kadar bunu devam ettirdim.
Fakat günde 50 sayfa okumanın pek kolay olmadığını gördüm. Çünkü her kitap aynı hızla okunmuyor. .Roman, hikaye tarzı kitapları daha hızlı okurken fikir ağırlıklı kitapları okumak daha yavaş oluyor. Bu nedenle her gün 50 sayfa okumak kolay olmadı.
Her Gün 40 Dakika Mı?
Bu sene de bunu şöyle yapayım dedim. Her gün için zaman hedefi koydum. Bunu da 40 dakika olarak belirledim. Bugün 9 Ocak. Bu ilk 9 günde bunu yine tam olarak yaptığımı söyleyemem ama her gün okumaya çalışıyorum. Belli bir disiplin kazanana kadar buna ihtiyacım var. Çünkü ölmeden okumayı istediğim o kadar çok kitap var ki ömrüm buna yeter mi bilemiyorum. Okudukça başka kitaplar karşıma çıkıyor. Onları da listeme alıyorum. Fırsat oldukça da satın alıyorum.
“Çeyrek saatlik bir okumanın gideremediği, bir üzüntüm olmamıştır.” Montesquieu
50 sayfa okumak, belirli bir sayıya odaklanarak kitapları bitirmek ve belirli bir ilerleme sağlamak için faydalı olabilir. Ancak her kitap aynı sayfa sayısına ve okuma hızına sahip değil. Bu yüzden her gün 50 sayfa okumak bazen zorlayıcı geliyor. Kitapları bitirmek için acele etmeme neden oluyor. Bu yüzden bu sene de kendimi sıkmadan dakikalık okuma hedefi koymak istedim. 40 dakika gibi bir zamanı belirlemek, daha fazla odaklanmamı sağlayıp okuduğum kitabı daha iyi anlamanı kolaylaştırabileceğini düşünüyorum. En azından bitirmem gerek okumam gerek baskısını kendi üzerimden kaldırmış oldum. Hangi yöntemin daha uygun olduğunu deneyerek daha iyi göreceğim. Bazı günler daha fazla zaman ayırabilir ve 50 sayfa hatta daha fazla da okuyabilirim. Ama bu sene daha esnek bir zaman dilimi olan 40 dakika önceliğim olacak.
Önemli olan, okuma alışkanlığımı sürdürmek ve keyif alarak öğrendiklerimi, bilgilerimi sindirmek.
Belki 40 dakika okumakta ne ki diyebilirsiniz. Düzenli kitap okuma alışkanlığı olmayan birisi için bu hiçte az bir süre değil. Denemesi bedava 🙂 Düzenli okuyan biri bile olsak her günümüz aynı olmuyor. Hayat meşgalesi, tembellik, yapılacak işler arasında bazen okumalarımız kaynıyor. Birde teknolojinin ve sosyal medyanın bu kadar geliştiği bir dönemde, bunların zamanımızı işgal ettiğini düşününce bu gerçekten hiç kolay değil. Çünkü kitap okumak boş zamanda olan bir şey değil …Bunun için vakit ayırmak gerekir.
Sonuç olarak herkesin hayatı, tercihleri ve hedefleri farklı farklı.. Mühim olan okumanın sürdürülebilir olması ve bunu alışkanlık haline getirmek. Önemli olan, bundan mutluluk duymak.
Kitaplar ve okumak mutluluktur. Mutluluğunuz daim olsun.
Peki siz okuma alışkanlığı kazanmak için neler yaptınız ya da yapıyorsunuz?