Bir Yolculuk Hikayesi: Paraya Kıydım vee Taksiye Bindim

Ne derler bilirsiniz “yolculukta ne olacağı belli olmaz”

Bugün Afyon’dan Ankara’ya gidecektim. Evde hazırlıklar benim yüzümden biraz geç sürdü. Yine her zaman ki gibi canım annemin iki ayağını bir pabuca soktum. Son dakika herşey koştur koştur oldu.

Aslında bu koşturmacayi da anlatmak istiyordum. Şuan otobüste bu satırları yazıyorum. Belki başka zaman yazarım:)

Neyse, bu koşturmacadan sonra evden 13:55 gibi çıktık. Otobüs 14:45’te. Afyon’da mesafe o kadar uzak değil. Çok rahat yetişiriz diye düşündüm. Ama nerdee…

Annem bu taraftan gelene binelim karşı yola geçmeyelim dedi. Bende bu taraf şehir içine gidiyor çok dolanır dedim ve önümüzden geçen dolmuşa binmedik.

Yolun karşısına geçip bekledik. Bekle Allah bekle ne gelen var ne giden. Bir sürü hat geçti bizim otogar hattı gelmedi. Saat oldu 14:15. Kaldı yarım saat.

Ömrüm hayatım boyunca taksi adetim hiç yoktur. Yani şuan hayatımda kaç kere taksiye bindiğimi gözlerimi kapatsam sayabilirim. O derece taksiye binmiyorum. Arabayla gidilecek yerlere arabayla gidiyorum. Arabasiz gidilmesi gerekiyorsa toplu taşımayı tercih ediyorum. Taksiye binmek bana çok pahalı hatta aşırı pahalı geliyor. Benim için taksiye binmek bir lüks yani 🙂 Bu yüzden toplu taşımayı tercih ediyorum.

Google yazdım. İlk çıkanı aradım. 20 dakikaya anca gelirim dedi. E zaten otobüs o vakte kalkıyor olmaz deyip kapattım. Otogar taksi yazıp aradım. Çıkan numara 5 dakikaya orda olurum dedi ve 7-8 dakikada geldi.

Tam onun geldiği esnada halk otobüsü de geldi. Binelim dedik ama taksiyi çağırdık uygun olmaz diye düşünüp var geçtik. Otobüs gidince taksi geldi.

Eşyaları yerleştirdik. Taksi metreye baktım. Açılış 38 TL. Çocuklarım da ilk kez olmasada hatırlanmayacak kadar uzun zamandır taksiye binmediler. Hemen gözleri taksimetreye gitti. Fısır fısır içlerinden saydıklarıni duydum. 64 – 66 – 68….

Velhasıl otobüsün hareketine 10 dakika kala garaja önümüzden geçen Halk otobüsü ile vardık 🙂

Eğer halk otobüsü ile gitsek 44 TL verecektik. Taksi 166 tuttu 170 verdim . Durduk yere anne sözü dinlememenin neticesi belki de cezası olarak 130 TL fazladan vermiş oldum. 🙂

40’ından Sonra Paten Sürülür Mü?

Paten sürmek, kaykayla kaymak gibi eğlenceli şeyler küçüklüğümden beri hep yapmak istediğim şeyler arasında idi. Biz küçükken bu aletlere ulaşmak pek kolay değildi. Masraflıydı. Pahalıydı. Bir de bunları yaparken kolunu bacağını kırma korkusu olunca hep hayalde kaldılar.

Anne ve babalar olarak ben yapamadım oğlum kızım yapsın diye bizim yapamadıklarımızı onlar yapsın isteriz. Bize nasip olmadı onlar mahrum kalmasın diye elimizden geleni yaparız. Tabi bu onların her istediğini yapmak anlamına gelmemeli. İmkânlar ölçüsünde onları şımartmadan yapmaya çalışıyorum.

Paten ve kaykayda bunlardan birisi. Özellikle Letgo gibi , Sahibinden .com gibi ikinci el sitelerinde olması bazı şeylere ulaşmayı kolaylaştırdı. Pandemi döneminde hem büyük oğluma hem küçük oğluma paten ve koruyucu aksesuar takımları aldık. Kaykay olmasa da patenden kısa sürede heveslerini aldılar. Artık pek sürmüyorlar.

Benimde hep sürme isteğim vardı ama benden geçti artık düşüncesi adım atmami engellendi. Sonuçta genç ve çocuk işiydi öyle değil mi?

Fakat gecen hastalarda bir şey oldu. Okuduğum İrade Terbiyesi kitabında yazar özellikle temiz hava alınmasını ve hareket edilmesini tavsiye ediyor. Vücudu hareket ettirme, vücuda temiz oksijen girmesi yollarından biri yüzme diğerini de paten sürmek olduğunu söylüyordu.

Başucu olarak gördüğüm bu kitap önemli bir nasihatte bulunuyordu. Paten sürmek ve yüzmek. Emir telakki ettim. Pateni araştırmaya başladım. Bu işler için yaşlandım artık düşüncesinden çıkıp sadece paten sürmeye odaklandım.

Paten içinde ikinci el siteleri araştırmaya başladım. Sahibinden’ de birkaç paten buldum. Bunlardan birisi de Afyon’da idi. Sömestr’de zaten gideceğim eğer satilmazsa gidince bakarız beğenirsem alırım dedim.

Excess marka paten ve yanında aksesuarları ile birlikte 495 TL yazıyordu. Çocuklarımla gitmiştim. Kontrol ettik, beğendik ve 450 TL ‘ye satın aldık. Böylece paten konusunda ilk adımı atmış ve yola çıkmış oldum.

Bundan sonraki öğrenme ve sürme süreçlerini de yazacağım inşallah.

Tekerime taş değmesin.

İnci Taneleri ve Pavyon Dansı

Birkaç hafta öncesinden başlayarak dizi çok iyi PR yaptı. Özellikle dizinin Hazar Ergüçlü’nün pavyon dansı fragmanı ile dizi çok büyük merak uyandırdı.

Öyle ki dizi daha yayına girmeden önce pavyon elbise satışı mı dersiniz, pavyon dansı almaya başlayanlar mı dersiniz baya sükse yaptı.

Dün akşam dizinin ilk bölümü yayınlandı. Akşam yayınlanacağı bilgisini gündüz Twitter’dan öğrendim. Akşam dizi ilk başladığı dakikalarda izledim. Daha sonra misafirimiz geldiği için diziyi bıraktım. Diziden sonra işyerinden bir arkadaşım bana diziyi çok beğendiğini ve izlememi tavsiye ettiği bir mesaj atmış. Bende müsait zamanımda izleyeceğimi söyledim. Biraz önce kardeşim şöyle bir bilgi verdi. Dizi gündüz YouTube’da 960 bin izleme almış. Şu saat itibariyle de 3.5 milyon tıklama aldığını söyledi. İlk bölüm için çok ciddi bir tıklama ve izlenme.

Gelelim diziyi merak ettiren pavyon dansına. Hazar Ergüçlü bunun için özel eğitim aldığı falan haberleri çok yapıldı.

Pavyona hiç gitmedim. Videolarda, filmlerde gördüğüm kadarıyla göz aşinalığı var sadece. Belli ki pavyon dansının da kendi dinamikleri ve figürleri varmış. Bazı figürler güzel ama görselde ki hareket o kadar iğreti, kaba ve iğrenç ki bir kadına hiç yakışmadığını düşünüyorum. Tabi bunun için o ortamlara giden bir sürü insan var. Herkesin düşüncesi kendine. Bende beğenmediğimi yazdım.

Bu benim düşüncemi bugün Twitter’da bir hesapta paylaşmış. Demek ki bu figürü rahatsız edici bulan tek ben değilmişim.

https://twitter.com/REM__BEN/status/1750809112575676846?s=20https://x.com/REM__BEN/status/1750809112575676846?s=20

Dediğim gibi bu tarz işler eğlence amaçlı. Dansta işin bir parçası. Kimi oynar kimi seyreder; kimi sever kimi sevmez. Ama bir gerçek var ki Allah kimseyi böyle ortamlara düşürmesin.

Herşeyin Başı: Sağlık

Şuana kadar pek kar yağmayan ama zaman zaman soğuk olan günleri yaşıyoruz. Afyon eski soğuk ayaz Afyon. Fakat eski, karlı Afyon yok artık. Aylarca karın yerden kalkmadığı Afyon yok artık. Çeşmede ki suların donduğu Afyon’da yok artık. Hepimizin dilinde mevsimler değişiyor cümlesi var artık.

Bu karsız ama soğuk kış günlerinde en büyük derdimiz hastalıklar. Hele ki pandemi sonrasını da düşününce sonu gelmeyecek gibi olan öksürükler, düşmeyecek gibi olan ateşlenmeler, boğazı yırtan balgamlar derken çoğumuz hasta oluyoruz. Herşey zıttıyla bilinir derler. Yani hasta olunca sağlığın kıymeti ne kadar önemli bir kez daha anlıyoruz.

Hastalık deyince sadece maddi hastalıklar aklımıza gelmesin. Psikolojik ve ruhumuza sıkıntı veren herşey de bir hastalık. Ki, hem maddi olsun hem manevi hastalıklar olsun en önemli şey moralimizi yüksek tutmak olmalı.

Hal böyle olunca moralimi yüksek tutmamı sağlayan bazı şeyler var. En azından bazı şeylerin kıymetini bilip şükür etmemi saflayan şeylerden birisi.

Müzik ruhun gıdası derler. Bunu bilmeyen kimse yoktur herhalde. Bir ara her gün dinlediğim şimdilerde de arada dinlediğim bir eser var. Rahmetli Barış Manço’nun Olmaya Devlet Cihan’da Bir Nefes Sıhhat Gibi şarkısı..

Şarkının sözleri bana ilaç gibi geliyor. Bütün hastalara şifa olması dileğiyle sizlere Barış Manço’nun bu güzel eserinin şarkı sözlerini ve videosunu bırakıyorum:

Olmaya Devlet Cihan’da Bir Nefes Sıhhat Gibi

Usta terzi dar kumaştan bol gömlek diker Doğru tartan esnaf rahat, huzurlu gezer Eğrinin ve doğrunun hesabı mahşerde Dünyada biraz huzur her şeye bedel Sağlığın nasıl gülüm, sen ondan haber ver İlaç neye yarar vade gelmişse eğer?

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi,

Han senin, hamam senin, konaklar senin Tarla senin, çiftlik senin, bağ bostan senin Diyelim ki dünya malı tümünden senin; Ağız tadıyla yersen bir şeye benzer Sağlığın nasıl gülüm, sen ondan haber ver İlaç neye yarar vade gelmişse eğer?

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi,

Barış der biraz tuzum, ekmeğim olsa Buz gibi pınar suyundan bir testim olsa Bir de şöyle püfür püfür bir çınar gölgesi Kaç kula nasip olur ki keyfin böylesi? Bir lokma ye, bir yudum iç, bir oh çekiver İlaç neye yarar vade gelmişse eğer?

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi,

Youtube Video Klibi:

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Afyon’da Ne Yenir?

Şuan memleketim Afyon’dayım. Sömestr tatili olunca çocuklarımla birlikte gelmeye çalışıyoruz. Bu yılda yine güzel bir tren yolculuğu sonrası bence dünyanın merkezi olan Afyon’a geldik. 🙂

Bu sene Türkiye’ye pek kış gelmedi. Kar yağmadı. Afyon her zaman olduğu gibi yine baya soğuk. Ama kar yok. Arabaların üstünde, bahçelerde hafif olarak var. Yollarda hiçbirsey yok.

Dün tvitter’a bakarken Afyon’a gelip Afyon’daki birkaç yemek yenilecek yeri gösteren bir twitter paylaşımı gördüm.

Paylaşımda ilk meşhur Aşçı Bacaksız’ı gördüm. 40 yılı devirdim daha Aşçı Bacaksız’da yemek kısmet olmadı. Dahası ne biliyor musunuz, bütün gezentilerin ve lezzet avcılarının bildiği bu yeri ben 4-5 sene önce öğrendim.

Diğer paylaşımında birkaç sucuk satan yer vardı. Onlardan biri de Sert Çivi sucukları. Yıllardır sucuğu Sert Çivi’den alıyoruz. Severek yeriz. Yine İstanbul’a dönerken alacağım inşallah. Dün ordan gerçekten sucuk fiyatını sordum. 360 TL dediler. Trendyoldan kargo dahil 450 TL’ye sipariş verebilirsiniz.

Diğer paylaşımda yine başka bir restoran içindi. Oraya da bir Afyonlu olarak daha önce hiç gitmediğimi söylemek isterim.

İşte o twitler:

1- https://x.com/onderkayaistan1/status/1749836358095397180?s=20

2-https://x.com/onderkayaistan1/status/1749738340591587397?s=20

3-https://x.com/onderkayaistan1/status/1749771916351553726?s=20

Afyon’a gelip bu lezzetlerden tadan herkese şimdiden afiyet olsun .

Benim içinde yiyin 😉

Tam Bir Başucu Kitabı : İRADE TERBİYESİ

Bundan yıllaar yıllar önce idi. Üniversiteye hazırlandığım zamanlar. O zamanlar dershaneler çok meşhurdu. Liseler 4 değil 3 yıllık idi. Üniversite kazanmak için de dershanelere gitmek adettendi. İşte böyle zamanlardan bir zaman. Babam belediyede şoför olarak çalışıyordu. Dershaneye gönderme imkanı pek yoktu hatırladığım kadarıyla. Orta ‘den beri rahmetli amcamın yazıhanesine giderdik kardeşimle. Amcamın büyük oğlu (kuzenim olur ama babamdan büyük) bir gün okumakla ilgili bir şeyler söyledikten sonra dedi ki: Oğlum eğer üniversiteye gideceksen seni dershaneye yazdıracağım dedi. Ve beni hem lise 2 de hem de lise 3’te dershaneye yazdırdı. Allah amcamdan ve tüm amcaoğullarım ve çocuklarından razı olsun.

Okullarda sınıf öğretmeni olduğu gibi dershanede de rehber öğretmenimiz vardı. Bize bir gün 2-3 tane sarı-yeşil renklerde renkli A4 kağıtları vardı. O renkli ve güzel kağıtlarda motive edici sözler ve cümleler vardı. Birinde de sanırım Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Nasihatı vardı.

Motive edici sözlerde ki kağıtlardan birinde daha sonra Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’e ait olan olduğunu öğreneceğim harika sözler vardı. O sözlerden hatırladığım bazıları şunlardı:

-Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her saat çalışma için en uygun zamandır. (Aklımda kaldığı şekilde yazdım)

-Çalışmak için içinde bir heves mi belirdi. Hemen ders başına derhal kitap başına… gibi sözlerdi. Ne kadar samimi ve içten olduklarını hatırlıyorum.

Birkaç yıl sonra üniversitede okurken elime Ali Fuat Başgil Gençlerle Başbaşa kitabı geçti. Ve o motive edici kağıtta ki sözlerin bu kitaptan alındığını görünce o kadar mutlu oldum ki anlatamam. Sanki çölde suya kavuşan adamın mutluluğu gibi, yitiğini arayan adam gibi mutlu oldum. Okudukça üniversiteye hazırlandığım yıllarda ki o duygularım depreşti. O kadar harika bir kitap ki ilerleyen yaşlarımda birine kitap hediye etmek istediğimde ilk aklıma gelen kitaplardan birisi oldu.

Gençlerle Başbaşa kitabında inanılmaz şekilde dikkatimi çeken şu cümleler vardı :

“Mösyö Girard bize bir kitap tavsiye etti ve mutlaka okumamızı söyledi. Bu, Aix-Marseille Üniversitesi rektörü Jules Payot’un “İrade Terbiyesi” adlı kitabı idi. Ertesi gün şehre inerek kitabı aldım, ihtiyar bir meşenin dibine oturarak İrade Terbiyesi’ ni okumaya koyuldum. Okudukça İçimde tahassür ve nedametle karışık müphem bir acı duymaya başladım. Kendi kendime, ah bu kitap on sekiz yirmi yaşlarımdayken elime geçmeliydi diyor ve geciktiğim için üzülüyordum.”

Yıllarca bu kitabı merak ettim. Bulup bulamayacağımı bilmeden hiç araştırmaya girmedim. Kuru bir meraktan öteye geçmedi merakım. Taa ki 3-4 sene önce Letgo’da kitap ararken karşıma çıkana kadar. Daha sonra bir gün bir şekilde aldım kitabı. bir yayınevi 3 cilt halinde yayınlamış. Aslında ilk onu alma niyetim vardı. Sayısını bilmediğim kadar pek çok yayınevinden baskıları çıkmış. Bense ala ala sanırım en kötü çeviri olan Karpa Yayınlarını aldım. Aslında tamamen fiyatı uygun diye aldım sanırım. Neden kötü dediğimi merak ediyor olabilirsiniz. Eşimde farklı bir yayınevinden İrade Terbiyesi’ni almış. Aynı konu başlığı olan yeri iki kitaptan açtım. Anlatımda bariz farklılık vardı. Bu yüzden çevirinin ne kadar önemli olduğunu anladım. Artık çeviri eserlere bakarken hep bu “iyi çevrilmiş mi?” endişesini var oldu bende.

İrade Terbiyesi’ni büyük bir merak ve heyecanla, define arayan defineci heyecanı içinde 2023 Ocak ayında okumaya başladım. Her sabah işe gidince mescit boş olduğu için oraya gidip birazını sesli birazını normal okuma yaparak 115. sayfaya geldim. Anlamakta zorluk çektiğim yerleri dönüp dönüp okudum burda ne demek istiyor diye. Sonra ne olduysa çok uzun bir süre ara verdim ve çok şükür geçenlerde kitabı bitirmek nasip oldu.

Şuan Afyon’da hem izin hem tatildeyim. Kitap yanımda yok. Aldığım notları ya da kitapta hoşlandığım sevdiğim cümleleri yazma imkanım olmadığı için aklımda kalan bazı yerleri sizinle paylaşacağım:

-İlk sayfalarda eğitimden bahsediyor. Ve neredeyse 1 asır 100 yıl geçmesine rağmen eğitim sistemi hala aynı. Felaket bir durum dedim bu satırları okudukça. Zaten ülke olarak eğitim çökmüş vaziyette birde 100 yıl öncesinde de sistemin aynı olduğunu okumak fena üzdü beni. Gençlere ne spor ne sanat öğretilmiyor. Sadece ezbere dayalı aptalca bir sistem. Bende bu sistemde okudum malesef. Dahası çocuklarımız daha fena durumda.

-Bulunduğumuz ve çalıştığımız ortamı sürekli havalandırın diyor.

-Hava nasıl olursa olsun her gün yürüyüş yapın diyor.

-Kan dolaşımının önemini anlatılıyor. Bunun içinde paten ve yüzmeyi tavsiye ediyor. 40 yaşından sonra sırf bu yüzden paten almaya niyet ettim. 2 haftadır paten araştırıyorum 🙂

-Arkadaşın önemi zaten tartışılmaz. İyi ve mefkuresi olan yani hedefi olanlarla arkadaşlık edin.

Şimdilik bu kadar. İstanbul’a dönünce etkilendiğim ve sevdiğim yerlerden eklemeye çalışacağım.

Herkesin özellikle gençlerin okuması gereken bu başucu kitabının mutlaka her evde olması ve okunması gerektiğine inanıyorum. İnsanın ölmeden kendine yapacağı en iyi şeylerden birisi bu kitabı okumak bence.

Yazmak İyileştirir…

İlk yazımda Özgürlük Yazarları’ ndaki hocamızın öğrencilerine günlük hediye ettiğini ve ne olursa olsun her gün yazmaları gerektiğini söylediğini yazmıştım.

Yazarlık ve yazmak konusu üzerine bir süredir kafa yorduğumu da yazmıştım. Ve yazarlıkla ilgili bazı kitaplar alıp okumaya başladım. Bugün okuduğum Celil OKER’in Genç Yazarlar İçin Hikaye Anlatıcılığı Kılavuzu’ nda da aynı konuya değiniyor.

Kitabın 14. sayfasında yazar : Yaz. Ama her gün yaz nasihatında bulunuyor. Demek ki dedim bu yazma işinde bir sır var. Bu sırra da yazarak erişilir diye düşündüm. Düzenli olmasa da günlük yazan birisiyim. Fakat ilk kez farklı konularda 22 gündür yazıyorum. Daha iyi yazabilmek ve daha iyi derdimi anlatabilmek için.

Peki bu yazma işinde nasıl bir gizem var? İnsana ne gibi bir katkısı olur? Chatgpt’ye sordum. Bakalım bana ne cevap verecek. Aşağında chatgpt’ye soracağım bu sorunun cevabını paylaşacağım. Ne diyeceğini bende merak ediyorum..

İşte cevabı : Her gün yazma alışkanlığının birkaç potansiyel faydası bulunabilir:

  1. Düşüncelerinizi Düzenleme: Yazmak, düşüncelerinizi daha net bir şekilde ifade etmenizi sağlar. Zihinsel karmaşıklıkları çözerek düşüncelerinizi daha organize bir şekilde sunmanıza yardımcı olabilir.
  2. Yaratıcılığı Artırma: Yazmak, yaratıcılığı teşvik edebilir. Kelimelerle oynamak, yeni fikirlerin ve bakış açılarının ortaya çıkmasına yardımcı olabilir.
  3. Hafızayı ve Anlamayı İyileştirmesi: Yazmak, öğrenilen bilgilerin pekiştirilmesine yardımcı olabilir. Günlük tutmak veya düşüncelerinizi kağıda dökmek, öğrenme sürecinizi destekleyebilir.
  4. Stres Azaltma: Duygusal olarak yazmak, duygusal yükleri hafifletebilir. Duygularınızı kağıda dökmek, stresle başa çıkmanıza ve duygusal iyilik halinizi artırmanıza yardımcı olabilir.
  5. Hedef Belirleme ve Takip Etme: Günlük tutmak, hedeflerinizi belirlemenize ve bu hedeflere ne kadar yaklaştığınızı gözden geçirmenize yardımcı olabilir. Yazma, odaklanmanızı artırabilir ve hedeflerinize ulaşmanızı kolaylaştırabilir.
  6. Kişisel Gelişim: Her gün yazmak, kişisel gelişiminiz için bir araç olabilir. Düşüncelerinizi ve duygularınızı anlamak, kendinizi daha iyi tanımanıza ve geliştirmenize yardımcı olabilir.
  7. Dil Becerilerini Geliştirme: Yazmak, dil becerilerinizi geliştirmenin etkili bir yoludur. Kelime dağarcığınızı genişletir, dilbilgisi kurallarını pekiştirir ve iletişim becerilerinizi güçlendirir.

Ancak, herkesin farklı yöntemlere ve alışkanlıklara ihtiyacı vardır. Kimisi için her gün yazmak uygun olabilirken, kimisi için haftada bir veya ayda bir yazmak daha etkili olabilir. Önemli olan, kişisel ihtiyaçlarınıza ve hedeflerinize uygun bir yazma sıklığı belirlemektir.

Tam olarak aradığım cevabı vermese de kısmen cevapladı. Yazmanın psikolojik faydalarını araştırmaya devam edeceğim.

Ben Bilirim Yarışması ve Yüksel UZEL’in Ardından

2 Ocak 2024’te yayınlanan Ben Bilirim yarışmasının benim katıldığım bölümü yayınlandı. Yarışma çok heyecanlı ve hızlı geçti. Yarışmanın 18. dakikasında benim sağ tarafında ki Elif Hanıma müzik kategorisinden bir soru soruldu.

Soru şöyleydi : “Aynı Çatı altında ve Üzüldüğün Şeye Bak gibi eserleri yorumlamış sanatçıdır” diye soruldu. Sanatçının soyadı verilmiş adı soruluyordu.

Elif hanım çoğu soruyu olduğu gibi bunu da hemen bildi ve YÜKSEL cevabını verdi. Çocukluğumdan bu ismi hatırladım ama ilk başta aklıma gelmemişti.

Daha sonra internette Yüksel UZEL‘ in kim olduğunu, nerede doğup büyüdüğünü ve kariyeri ile ilgili haberleri okudum. 2004 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kentine yerleşmiş. Uzun yıllardır orada yaşıyormuş.7 Ocak 2024’te Johannesburg’ ta kanser neticesinde öldüğü haberlerini okudum. Cenazesi 9 Ocak 2024 günü Yeniköy Mezarlığı’nda toprağa verilmiş.

Müzik kariyeri baya dikkat çekici geldi bana. Birde hayatını okudukça hayal meyal küçüklüğümde televizyonda söylediği şarkıları hatırlar gibi oldum. Türk Telekom Prime’dan Muud üyeliğim var. Oraya hemen Yüksel Uzel yazdım. Şarkılarını dinlemek istedim. Karşıma pek çok şarkısı çıktı.

Şarkılarını dinledikçe daha iyi hatırlamaya başladım. O günden beri, yani 15 gündür de hemen hemen her gün bazı şarkılarını dinliyorum. Söylediği şarkılarda ayrılık, hasret, özlem ve acı, vuslat gibi duygular var. Yani nasıl desem depresyonda olan ya da aşk acısı falan çeken birisi dinlese psikolojiyi iyice bozacak türden şarkılar. Rahmetlinin sesi kadife gibi ve çok doğal geldi bana. Kendini zorlamadan okuyup söylüyor şarkıları. Müzikler ve orkestrada iyi olunca şarkıları tekrar tekrar dinlemekten kendimi alamadım. Bıkana kadar dinlediğim şarkılar içinde yerlerini almış oldular.

Kimbilir aktif olduğu zamanlarda, şöhreti zirvede nasıl yaşadı? 

Mekanı cennet olsun. Allah rahmet eylesin.

İstanbul Kart İçin AÖF Okumak

Çoğu şehirde olduğu gibi Türkiye’nin en büyük şehri İstanbul’da da ulaşım çok pahalı. Metrosu, Metrobüsü, otobüsleri, Marmaray’ı, Deniz otobüsleri derken gün içinde farklı farklı araçları kullanmak durumunda kalıyoruz. Hal böyle olunca bu çeşitlilik ücretlere de yansıyor. Bunun içinde bu ulaşım masraflarını azaltmak için en kolay yol öğrenci kartı almaktan geçiyor.

Ben biraz fazla ulaşım aracı kullanıyorum. En basitinden eğer servisi kaçırırsam işe gitmek için 3 vasıtaya binmem gerekli.

İlk Akbille şu an ki adıyla İstanbul Kart’la 2013 yılı gibi tanıştım. O zaman Yalova Üniversitesinde Tezli Yüksek lisans yapıyordum. Her hafta iş yerinden izin alıp derslere katılıyordum. E oraya git gel derken İstanbul Kartı sürekli kullanıyordum.

Yüksek Lisans bitmedi ama öğretim süresi bitince kartında süresi doldu. Böyle olunca bir arkadaşım sınavsız üniversite olduğunu söyledi. Daha önce duymuştum ama hiç araştırmamıştım. Hatta bunu öğrendiğimde AÖF kayıtlarının son günüydü. Çalıştığım iş yerinden için alarak Ümraniye’deki AÖF binasına gittim. Ama nasıl bir kuyruk var anlatamam. Velhasıl o sırayı bekleyerek ilk AÖF bölümüm olan Marka İletişimi’ ne kayıt oldum. Ve geçen sene mezun oldum 🙂

Önceden okul bitse de yıl sonuna kadar kartı öğrenci olarak kullanılıyordu. Fakat geçen yıl Temmuz’da öğrencilik bitti. Bende tekrar ikinci üniversiteyi araştırıp yeni bir bölüm arayışına girdim ve Sermaye Piyasalarına kayıt oldum. Yarında final sınavı var.

AÖF’de daha önce gördüğümüz derslerden muaf oluyorduk. Şimdi Türkçe , İngilizce gibi dersler hariç muafiyetler kaldırılmış. Bu yüzden 4 dersin finaline gireceğim yarın.

Ne güzel pandemi dönemi online sınavı başlamıştı. Şimdi eski sisteme dönüldü. Baskılı kağıt ve fiziki bir okula gidip sınava gireceğim. Şu teknoloji devrinde zaman ve para kaybından başka bir şey değil.

Velhasıl öğrenci kartı için katlanıyoruz. Ruz diyorum çünkü benim gibi İstanbul kart için okuyan pek çok kişi var. Neden okumayalım ki? Basit bir hesap yapmıştık kayıt olurken. 2 ay için ödenen aylık akbil parasına üniversite okuyacaktık. 10 ay karımız olacaktı. Böylelikle ikinci değil 3. üniversitemi oluyorum.

Son olarak aylık 200 biniş veriyor. Ama daha hiç bitiremedim. En fazla bindiğim zaman bile kartımda 70 kontörüm kalmıştı.

Yarınki sınava geçmiş bilgilerimle gireceğim. Bakalım kaçından geçeceğim.

Sınavda herkese başarılar dilerim.

Park Sahaf ve Kitantik Macerası

Uzun zamandır yatırım ve borsa konusunda baskısı olmayan ve fiyatı uygun bulduğum kitapları aldığımı daha önce yazmıştım. Bunun içinde daha önce pek kullanmadığım Nadir Kitap’tan alışveriş yapmaya başladım. İkinci el kitaplar için Sahafların olduğu Nadir Kitaba’da her gün bakmaya başladım. Bu yılın başında sahafların yer aldığı başla bir platform olan KİTANTİK sitesi karşıma çıktı. İnsan alışkanıklarından vazgeçemiyor. Bu yüzden Nadir Kitap’tan Kitantik’ e bakmaya pek fırsat olmuyordu.

Bu aralar “Yatırımın Dört Temel Taşı” kitabını takip ediyorum. Kitabın baskısı olmadığı için ikinci el fiyatı biraz yüksek. Kitantik’ te 90 TL civarı gördüm. Tabi şaşırdım. Kitap Park Sahaf kitabevindeydi. Nadir Kitaptaki Park Sahaf olduğunu düşündüm. Ama bu kitap Nadir Kitap’ta yoktu. Sanırım Kitantik’te kaldırılması unutuldu diye düşündüm. Neyse dedim ben siparişimi farklı 3 kitapla birlikte verdim.

1 hafta geçti. Kitaplar yok. Satıcıya durumun ne olduğuna dair mesaj attım. Şehir dışında olduğundan ertesi günü göndereceğini söyledi. Ertesi günde satıcı “Yatırımın Dört Temel Taşı” nı bulamadığını diğerlerinin hazır olduğunu mesaj attı. Bende madem öyleyse diğer kitapları da iptal edeceğimi söylediğim mesaj attım ve sistemden iptal talebinden bulundum.

Ben kitapların iadesini beklerken bugün işyerine bir kargo geldi. Beklediğim bir kargo yoktu. Baktım iptal ettiğim kitaplar gelmiş. Şaşırdım tabi. Demek satıcı iptali görmemişti. Bende Park Sahaf’a kitapları iptal etmeme rağmen kargonun geldiğini ve madem öyle gelmeyen “Yatırımın Dört Temel Taşı” kitabının ücret iadesini rica ettim. Aynı mesajı Kitantik Yardım’a da gönderdim.

Aldığım diğer 3 kitap

Gün içinde bazen e-maillerime bakarım. O esnada yine e-maileme baktım. Birde ne göreyim kitap iadelerim gerçekleşmiş. Tabi çok şaşırdım. Demek satıcı bu iptal ve iadeleri görmeden kitapları gönderdi diye düşündüm. Bu seferde Park Sahaf’a kitapların geldiğini ve iade tutarının hepsinin iade edildiğini yazdım. Tabi mahçup oldum. Ne yapacağımı bilemedim. Gönderdiği kitapların ücretini ödemek istediğimi yazdım. Banka hesap numarası istedim.

Ve bana çok şaşırdığım, vay bee insanlık ölmemiş dedirten, esnaf dediğin böyle olur diye gurur duyduğum o mesajı atmış. Ve Park Sahaf’ın yaptığı bu inceliği bana yazdıran ve müteşekkir olduğum o mesajı okudum.

“Hocam hediyemiz olsun iyi günlerde kullanınız”