Yıllarca Aradığım Film: HASAN BOĞULDU

Bundan yıllar yıllar önceydi. Sanırım orta okula gidiyordum yada lise birinci sınıfa. Bir gündüz vakti. Okuldan eve geldim. Televizyonu açtım. Filmde obalı kız ve ovalı oğlan konuşmaları geçiyor. Obalı kız babasına gönlünü ovalı oğlana kaptırdığını ve onunla evlenmek istediğini söylüyor. O konuşmalardan obalı kızın yani Hülya Avşar’ın ovalı oğlana söylediği sözlerden aklımda kalan hatta aklıma mıh gibi kazınan şu sözler oldu; “evlenebilmemiz için 40 okka tuzu sırtında durup dinlenmeden taşıyarak ovaya çıkarman gerek ”

Ovalı oğlan, Hasan, bir kıza bir tuz dolu çuvala bakıp sırtlanıyor çuvalı. Filmi başından izleyemediğim için konuyu tam bilmiyorum. O zamanlar aşk meşk zaten pek bildiğim şeyler değil. Anladığım kadarıyla deli gibi kızı seviyor ve onunla evlenmek istiyor. Başlıyorlar dağı tırmanmaya. Dağı tırmandıkça tuz dolu çuval ağırlaşmaya başlıyor. Bir yerden sonra Hasan’ın yüzünden terler su gibi akmaya başlıyor. Ayakları taşıyamayacak kadar zorlanınca çuvalı bırakıyor. Ovalı kız çuvalı sırtlanıp ovasına gidiyor. Bir süre sonra da karasevda hastalığına tutulup Hasan beni çağırıyor deyip Hasan’ı bıraktığı yere gidiyor. Hasan’ı bulamayınca da intihar ediyor.

O gün aklımda kalan bu sahneler oldu. O zamanlar internet neredeyse hiç yaygın değil. İnternet bulduğum zamanlarda Hülya Avşar yazıyorum. Hülya Avşar filmleri yazıyorum. Aslında biliyordum ama daha sonraları Yalçın Dümer olduğunu öğrendiğim Hasan’ı araştırıyorum. Obalı kız ovalı kız yazıyorum, obalı oğlan ovalı oğlan yazıyorum.. Ama nasıl filmi baştan sona izlemek istiyorum anlatamam. O derece etkilenmiştim filmden.

Fakat yok yok yok yok yok…

Bir türlü filmi bulamıyorum, bulamadım.. Daha sonra filmin isminin Hasan Boğuldu olduğunu öğrendim. Afişler, fotoğraflar çıkıyor ama filmi yine bulamıyorum. Bir süre sonrada aklımdan çıktı gitti. Taa ki birkaç gün öncesine kadar. Sabah işe giderken metroda müzik dinliyordum. İzlediğim filmleri tekrar izlemeyi ve eski şarkıları tekrar tekrar dinlemeyi severim. Bu şarkılardan biriside Muazzez Ersoy’un Dumanlı Dumanlı şarkısı. Klibi tam bir sanat harikası. Klibi izlerken nerden aklıma geldi bilmiyorum. Birden Hasan Boğuldu aklıma geldi. Google yazınca karşıma baştan sona bütün film çıktı. O an nasıl mutlu oldum anlatamam. Yıllarca aradığım film birden karşıma çıktı. Hatta 4-5 sene önce internete yüklenmiş. O derece filmin varlığını unutmuşum. Hemen izlemeye başladım. Yitiğini kaybetmiş adam sevinciyle her dakikasını büyük mutlulukla ve heyecanla izledim. İş yerine gidince de arkadaşlarıma yukarıda yıllarca bu filmi nasıl aradığımı ve karşıma nasıl çıktığını anlattım.

Film hakkında pek çok yorum yapılmış. Müzikleri bile başlı başına muazzam bir film. İnsanı içine çekiyor. Belki başka bir zaman bu karasevdalı AŞK filmi için yine yazarım. En iyisi siz filmi izleyip o duyguları kendiniz yaşayın. İzleyenin tekrar tekrar izlediği o filmin linkini aşağıda paylaşıyorum.

Belki de bütün filmi özetleyen Obalı güzel kız Emine’nin, yakışıklı, saf ve temiz aşkı Ovalı Hasan’a söylediği o sözle sizleri filmli baş başa bırakıyorum:

“Hasan, anamla babamla danıştım. Onlarda töremiz gereği dedeye başvurdular. Dedemiz ovalıya varanın, ovalıdan kız alanın olduğunu gören yok, “deli kız” dediler. Yüksek Oba’da gönlünü verecek bir yiğit mi bulamadın? Bende “herkesin yiğidi kendi gönlüne girenmiş dedim. Peki öyleyse dediler. Bi sına bakalım. Senin yiğidin Kaz Dağı’nda ki Emine’ye er olacak adam mı? Konuşup kavil ettik. Zeytinli’ den 40 has okka (yaklaşık 52 kg) tuz aldım. Bunu sırtına vurup bir yerde durup dinlenmeden benimle Yüksek Oba’ya çıkabilirsen, haftaya düğünümüz olacak…. 40 okka yükle 4 saatlik dağa çıkan adama eğri bakacak babayiğit bizim obamızda yoktur. Çıkamazsan…. Kaderimiz böyleymiş….”

Miraç Kandiliniz Mübarek Olsun

Kandil Geceleri…

Kandil geceleri inanan insanlar için manevi bir pazar yeri gibi. Tutulan oruçlarla, okunan Kur’an-ı Kerim’lerle, kılınan namazlarla, verilen sadaka ve hayırlarla hepimiz daha çok sevap kazanma ve günahlarımıza af dileme derdindeyiz. Ondan başka gidilecek kapı mı var ki başka kapıya gidelim? İşlediğimiz günahlara tövbe ederek, bugünlerin de faziletli olduğunu düşünerek daha çok O’nun rızasını kazanma derdinde değil miyiz?

Ahir zaman denilen zor zamanlardan geçiyoruz. Günler su gibi geçiyor. Bir zamanlar, ben çocukken 2000 yılı gelince kıyamet kopacak derlerdi. Bugün 2000 yılının üstüne 24 yıl geçti. İnsanın asıl kıyameti kendi öldüğü zaman değil mi zaten?

Koydu küçük oğlum Miraç Kandili için bugün okulda çok güzel bir çalışma yapmış. Biraz önce yatak kalkıp bize vermek için yaptığı hediyeyi getirdi.

Miraç Kandilini özetleyen bu harika hediye çalışmasını yapmışlar.

Bu gecenin 2 müjdesi olan:

  • 5 vakit namaz ve
  • Bakara Suresinin son iki ayetini yaptığı çalışma ile bizlere hediye edip hatırlattı. Çok mutlu oldum. Allah yaptırıp düşünen herkesten razı olsun.

Üniversitede okurken kandil gecelerinde bazen üstad Bediüzzaman hazretlerinin Isparta’da ki evine giderdim. Ayrı bir havası olurdu o ortamın.

Bu vesile ile herkesin Miraç Kandilini kutlar hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.

Kitap Okumanın Önemi İle İlgili 19 Söz

Başarı, sevgi, aşk, sağlık, umut, inanç, kitap okuma, düşünme, beyni kullanma ve daha pek çok konu hakkında hakkında özlü sözler ya da düşünürlerin sözleri diye arattığımda karşıma genelde hep yabancıların sözleri çıkıyor. Sanki o konu hakkında hiç Türk düşünürün sözü yok gibi!

Hatta bu tarz kitapları okuduğum zaman o kitapta Türk düşünürlerin sözlerini görememek ve çok az görmek beni hem üzüyor hem sinirlendiriyor. Sanki o konu hakkında kafa yoran hiç Türk yok gibi!

Kitaplarla aramın iyi olduğunu ve okumayı çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Eğer bloğuma bakma imkanınız olmuşsa yazılarımda dikkatinizi çekmiş olabilir.

19 sayısını seven birisi olarak bugün 19 Türk düşünürümüzün kitap okuma ile ilgili sözlerini yazayım istedim. Bu soruyu Chatgpt’ye sordum. Bana yazdığı sözleri görünce çok sevindim. Ancak aşağıdaki sözlerin bazıları birbirine çok benzediğini görünce sağlıklı bir sonuç olmadığı hissine kapıldım. Özellikle Mehmet Akif’in böyle bir söz söyleyip söylemediğini bilemiyorum.

İşte Türk düşünürlerin kitap okumanın fazileti ile ilgili bazı sözleri:

  1. “Kitap okumak, insanı düşündürür; düşündürmek ise insanı irfan sahibi yapar.” – Yavuz Sultan Selim
  2. “Kitap, insanın en iyi dostudur ve insanı en çok aydınlatan lambadır.” – Namık Kemal
  3. “Kitap, insanı yıpratmayan, tüketmeyen bir dosttur.” – Ahmet Hamdi Tanpınar
  4. “Bir milletin eğitim düzeyi, o milletin okuduğu kitaplarla ölçülür.” – İsmet İnönü
  5. “Kitap, insana yol gösterir, aydınlatır ve cehaletten kurtarır.” – Cemil Meriç
  6. “Kitaplarla dostluk, her zaman insanı yüceltir ve insanı ilerletir.” – Peyami Safa
  7. “Kitaplar, insanın düşünce dünyasını zenginleştirir ve genişletir.” – Reşat Nuri Güntekin
  8. “Bir insanın sahip olabileceği en büyük servet, okuduğu kitaplardır.” – Sabahattin Ali
  9. “Kitap okumak, insanı hem ruhsal hem de zihinsel olarak besler.” – Refik Halit Karay
  10. “Kitap, insanın hayatında kaybolmuş bir ışıktır ve insanı aydınlatır.” – Orhan Pamuk
  11. “Kitaplar, insanın düşünce dünyasını genişletir ve onu bilgiyle donatır.” – Mehmet Akif Ersoy
  12. “Kitaplar, insanı her zaman bilgelikle donatır ve aydınlatır.” – Yahya Kemal Beyatlı
  13. “Kitap okumak, insanı cehaletten kurtarır ve aydınlık bir geleceğe doğru yönlendirir.” – Ahmet Haşim
  14. “Bir milletin medeniyet seviyesi, o milletin okuduğu kitapların sayısı ve niteliğiyle ölçülür.” – Ziya Gökalp
  15. “Kitap, insanın ruhunu besler ve onu geliştirir; dolayısıyla hayatı da.” – Necip Fazıl Kısakürek
  16. “Kitap okumak, insanı sadece bilgili değil, aynı zamanda erdemli yapar.” – Tevfik Fikret
  17. “Kitaplar, insanı hem eğlendirir hem de aydınlatır; onlara daima değer verilmelidir.” – Halide Edib Adıvar
  18. “Bir milletin aydınlanması, o milletin kitaplarla olan ilişkisine bağlıdır.” – Yakup Kadri Karaosmanoğlu
  19. “Kitaplar, insanın düşüncelerini zenginleştirir ve onu farklı perspektiflerle tanıştırır.” – Ahmet Mithat Efendi

Kitap dolu, keyifli okumalar dilerim.

Paten Sürme 1. Ders

Paten aldığımı anlattığım yazımda nedenini de anlatmıştım. Kısaca şöyle, Jules Payot’un İrade Terbiyesi kitabında sürekli ve ısrarla temiz hava almaktan ve ciğerlere hava girmesinden bahsediyor. Solunum egzersizleri arasında da en zinde tutan aktiviteler olarakta paten yapmak ve yüzmek olduğunu söylüyor.

Bende 40 yaşını geçmiş birisi olarak bunu emir telâkki ettim ve Afyon’a tatile gittiğim zaman ikinci el paten satan birinden aksesuarları da dahil olarak paten aldım.

Haftasonu sabahları büyük oğlumun tenis dersi var. İBB’nin Maltepe tesisine gittik.O dersteyken bende öğrendiklerimi uygulamak için sahile gittim.

İlk hareketlerimi çekebilmek için telefonu koyup beni kaydedecek mesafede bir ağaç buldum. Sonra patenleri giymek için banka doğru yürüdüm. O esnada oğlum geldi. Acaba tatil falan mı diye düşündüm. Baba 3 ders üst üste gelmediğim için dersten düşmüşüm dedi. Bende açıkçası oğlumu gördüğüm için sevindim. Çünkü patenleri daha önce hiç giymedim. Ayarları nasıl yapılacak, bağlantıları nasıl olacak diye düşünürken oğlumu görmem çok iyi oldu. Çünkü çocuklarım tecrübeli olduğu için nasıl yapılacağını biliyorlar. Zaten ilk aldığımız zaman da “baba merak etme biz sana öğretiriz” demişlerdi.

Hava biraz soğuk olduğu için ayağıma kalın polarımı giydim. Patenleri kutudan çıkardım. Patenler için önce ayak ayarı yapmamız gerekliydi. Yanlarında harfler varmış bilmiyordum. O harfler ayağın büyüklük durumuna göre iki tarafta eşit olsun diye A-B-C-D harfleri vardı. Benim ayağım D’ye uygunmuş. D yaptık. Sonra bağlantı yerlerini ayarlamak ve sıkıştırmak gerekli imiş. Buda patenler ayaktan çıkmasın diye yapılan bir işlem. Ben daha önce hiç yapmadım ki nerden bileyim nasıl olacağını. Allah’tan Ahmet Sami oradaydı da gösterdi. Yoksa 5-10 dakika sistemi çözmek için uğraşırdım. Birde bağlantı yerleri ayağa tam olunca iyice bastırıp çıt sesini duymak gerekiyormuş. Onu da yaptık.

İki pateni de giyince çim alana gitmek için ayağa kalktım. Ayağa kalkınca ilk hissettiğim şey patenin tekerleri oldu. Düz bir çizginin üstündeymişim gibi hissettim. Kuru Kuru bir tahtaya basıyorum gibiydi. İkinci olarak hemen ayağımın altından kaymaları oldu. Oğlum ‘rulmanları çok iyiymiş ” dedi. Allah’tan hemen banka ve oğluma tutundum. Zaten 3-4 adım sonrası çim alan.

Peki neden çim alan deyip duruyorsun diyebilirsiniz. Paten kaymakla ilgili izlediğim videoların birinde ilk sefer için 3 tavsiye vardı.

1- Öne doğru eğilir vaziyette dur.

2-İlk önce çim alanda sürün. Çim yumuşak olduğu için düşsek bile daha az zararla atlatmak içinmiş.

3-Ayakları V pozisyonda tutarak adımlar atmak.

Yukarıda söylenenler ışığında adım atmaya başladım. Betonda 3-4 adım deneme adımından sonra çim alan çok kolay ve güvenli oldu. Hiç bir yere ve oğluma tutunmadan epey adım attım. Fakat bu adımlar çok kolay geldi. Çünkü hiç bir tehlikesi yok.

Sonra beton zemine çıktık. Ordan eşyalarin olduğu yere kadar oğluma tutunarak gittim. Eşyaların olduğu banka gelince ben patenleri çıkardım. Oğlum adımlari göstermek için giyip birkaç tur attı. Sonra ben tekrar giydim. Bir hedef belirledik. Hedefteki çöp tenekesine kadar gidip geldik. Bu mesafede gidip gelirken oğluma ara ara tutundum sadece. Adımlara baka baka ve dizlere doğru hafif eğilerek hedefteki çöp kutusuna gidip geldik.

40-45 dakika geçtiği için ilk günkü derdimizi böylece tamamlamis oldum.

Ayağın altında tekerleri hissetmek çok acayip birşey. Patenleri çıkarıp botları giydim. Yere bastığımı hissetmek çok garip geldi. Ne derler bilirsiniz “ayağın yere basacak”…

Gelecek derslerde görüşmek üzere.

Kaçmak Bazen Tek çaredir

Aslında bugün çocuk ve borsa hakkında yazacaktım. Fakat aklımda ki konuyu, konuları etraflıca anlatabilmek bazen derinliğe ihtiyaç duyuyor. Bu bazen kronolojik olarak detaylandırmak, bazen de konuyu derinlemesine irdelememi gerektiriyor. Bu konu da, yani borsa ve çocuk konusu da derinlik arz eden bir konu benim için. Her gün yazacağım yazıyı düşününce son yarım saate bu konuyu sığdıramayacağıma düşündüm. Bu düşünceler içerisinde iken bugünkü yazıya ne başlık yazacağımı bilemedim. Sadece “Yazmak” yazdım ama içime sinmedi. Tam bu düşünceler içerisinde beynimde gel-gitler yaşarken bir taraftan eşimle izlediğimiz İnci Taneleri dizisinde o müthiş cümle yazımın başlığına ilham oldu. “Kaçmak bazen tek çaredir. “

Yazıyı yazamayacağımı düşündüğüm için ve günü yazısız bitirmemek için bu cümle beni boğulmaktan kurtaran can simidi gibi imdadıma yetişti. Aslında kaçtım yazamamaktan, anlatamamaktan. Günümü de boş geçmek istemedim. Bu arada dizide günlük yazmakla ilgili bir konu işlendi. Tıpkı ilk yazıma ilam olan Özgürlük Yazarları gibi.

Yazmak için yazmak oldu bu günkü yazımda. Yazmaktan yine yazmaya kaçtım. Yazdığım yazılar bazen uzayınca klavyede ki parmak hareketlerinden dolayı parmaklarım uyuşuyor. Şu an olduğu gibi karnıma ağrı ve uyuşma giriyor. Serçe parmağım uyuşuyor. Biran önce yazacağımı yazıp bitirme telaşına düşüyorum. Karnımın sıkışması yazımı da sıkıştırıp anlatacaklarımı kısa keserek bitirme telaşına düşürüyor. Şimdi olduğu gibi.

Yazmakta bir kaçış.. Benim kaçışımda ya okumak ya da yazmakla oluyor. Sanırım ikisi de kaçışların en güzeli…

2024’ün kinci Kitabı : Bir Borsa Spekülatörünün Stratejileri – Richard D. WYCKOFF

Öncelikle her zaman olduğu gibi bu kitabı da nasıl aldığımı anlatarak başlamak istiyorum. Bu ara borsa ve yazarlıkla ilgili okumayı düşündüğüm kitapları okunacaklar listeme aldım. Kitap satan web sitelerinden, nadir kitap gibi ikinci el kitap satan sitelerde ve hepsi burada gibi e-ticaret sitelerinden kitapları takip ediyorum. Hangi kitap nerede uygun ve ucuz satılıyorsa da imkanım oldukça alıyorum. Bu kitabı da Hepsi burada sitesinden aldım. Orda ekonomi kitaplarında %15 indirim vardı. Birde premium üye olunca kargoda ücretsiz oluyor. Böylece kitabı 17 Ocak tarihinde 46,71 TL’ye aldım.

Gelelim kitap hakkında ki yorumuma. Kitap, herkesin bildiği bir borsa klasiği olan ‘Bir Borsa Spekülatörünün Anıları‘ kitabının kahramanı Jesse Lauriston Livermore hakkında yazılan kitaplardan birisidir. Bir Borsa Spekülatörünün Stratejileri kitabının yazarı Richard D. Wyckoff‘da  Amerikalı bir borsa yatırımcısıdır ve Wall Street Dergisi‘nin kurucusu ve bir dönem editörüdür. İşte bu kitapta yazılanlarda Wall Street dergisinde yayınlanan yazılardan oluşmaktadır. Yani burada yazılanlar neredeyse 100 yıl önce yazılmış bilgileri içeriyor. Düşünebiliyor musunuz adamların borsası 100 Yıl önce gelişmişliğini tamamlamış. Bizim borsamız bu kitaptaki yazılanlardan 40-50 sene sonra kurulmuş. Borsamız şu anda açılalı 38 yıl olmuş ve hala yatırımcısına güven vermeyen bir yapıda. İnsanımız borsayı bilmiyor. Bilenlerde kısa yoldan köşe dönme yeri ve oyun yeri olarak görüyor.

Kitabımızın kahramanı Jesse Livermore hisse senetleriyle ilgilenmeye 14 yaşında başlamış. Bende 17 yaşında başladım. Borsadan çok paralar kazanmış ama çokta kaybetmiş. Yılmamış, yeniden başlamış ve tekrar çok büyük paralar kazanmış. Başarılarla, iniş çıkışlarla dolu yaşamı, milyonlara ilham olmuş stratejilere olan, övünmekten pek hoşlanmayan büyük yatırımcı ve borsa üstadı Livermore malesef 1940 yılında hayatına bir silahla son vererek intihar etmiş. İnsan kimbilir ne derdi var demekten kendini alamıyor. Toprağı bol olsun.

İstanbul’da Nerede Ucuz Saç Tıraşı Olunur?

Amcamın oğlu “berber ve kasap değişmez. Çünkü ikisi de senin ne istediğini bilir. Berber saçını nasıl keseğini, kasapta nasıl et vereceğini bilir.” derdi. Ama ben kendimi bildim bileli belli bir berbere gitmiş değilimdir. Mesela kardeşimin berberi ya da kuaförü bellidir. Birkaç kez değiştirdi ama her seferinde aynı kişiye tıraş oluyor.

Üniversiteden sonra saçlarım azalmaya başladığı için çokta ihtiyaç duymadım açıkçası. Üniversitede ve sonrasında, İngiltere’de ve şimdi de İstanbul gittiğim belli bir kuaför yok. Benim tek kriterim ucuz olması 🙂 Zaten saçımın kesim şekli belli. Saçımın yanlarını ve arkasını makineyle kesiyorlar, üstünü de makasla düzeltiyorlar. Yıkama dahil toplam 15 ya sürüyor ya sürmüyor. Böyle olunca da daha fazla para vermek istemiyorum.

Her şeyde fiyatlar sürekli arttığı şu zamanda geçen ay gittiğimi paraya bu ay gidemiyoruz. Bende 2023 yazında İstanbul Kadıköy’de bir sokak keşfettim. Sokağın adını bugün gördüm. Kırtasiyeci Sokakmış. O sokakta 5-6 tane erkek berberi var. Fiyatları da başka yerlere göre biraz daha uygun, Mesela orda Turan Berber var. 2023 Aralıkta yıkıma dahil 70 TL idi. Şimdi 80 TL olmuş. Diğer yerlerde 90 TL ve üstü değişiyor. Saçlarım uzayıp kestirmeye ihtiyacım olduğunda hem Kadıköy’e gezmeye gidiyorum hem de tıraşımı oluyorum.

Eğer İstanbul’da iseniz ve uygun fiyatlı berber ya da kuaför arıyorsanız Kadıköy’deki Kırtasiyeci Sokağa uğrayabilirsiniz.

Şimdiden sıhhatler olsun….

30 Günde 30 Blog Yazısı

1 aydır yani 30 gündür her gün yazdım çok şükür. Bu her gün yazmama sebep olan, beni bu konuda motive edense ilk yazıma ilham olan Özgürlük Yazarları filmi oldu. Orda ki hocamız ne olursa olsun her gün yazın demişti. Birkaç kez yazımı tamamlaması için Chatgpt’ den yardım aldığımı itiraf etmeliyim. Birkaç kez de daha önceden yazdığım yazıları güncelleyerek yayınladım. Aslında onlardan daha çok olsa daha iyi olur. Yorgun olduğum günlerde yayınlamak için çok güzel yardımcı oldular. Geri kalan tüm yazılarımı günlük olarak yazdım.

Ben sabahları erken kalkıp iş yapmayı çok severim. Geceleri çalışmak pek adetim değil. Üniversite de okurken de hiç geceleri sabaha kadar ders çalışan biri olmadım mesela. Erken kalkıp, sabah namazı ve güneş doğması ile güne başlamaya çalışan biriyim. Bu günlük yazma meselesinde de ilk başlarda sabahları yazmaya çalıştım ama onu tam oturtamadım. Eğer gün içinde yazamamışsam -ki neredeyse hiç gündüz yazmadım- gece 11-12 arasında yazıp, öne çıkarılmış görseli de ayarlayarak 12 olmadan yayınladım. Şuan bu satırları yazarken saat 23:44 gösteriyor. Hemen yayınlamam gereken bir yazı yani.

Birde çok mükemmeliyetçi biriy(d)im. Mesela illa masada oturacağım, bilgisayarım olacak, yazacağım konu belli olacak, F klavyem olacak gibi nedenlerden dolayı bir türlü bu düşünceyi aşamıyordum. Taa ki ilk yazımı cep telefonundan yazana kadar. Şimdi bilgisayarım yoksa cep telefonundan yazmanın rahatlığını yaşıyorum, çok şükür.

Mükemmeliyetçi olmamı hafifleştiren diğer bir şeyde web sitem. Küçük başla büyük düşün, mucize bantlar gibi sitelerimi tam olarak yapmadan yayına almamıştım. Blog yazılarını bile sadece birkaç tane yazdım orda. Ama burada neredeyse siteyi düzenleme adına daha hiç bir şey yapmadım. Eski Muhammet olsa içim içimi yer, web sitesi tam olmadan bu yazıların belki de hiç birini yazamazdım. Şuan sadece yazmaya odaklandım. Bu yüzden gözüm şu an yazmaktan başka bir şey görmüyor diye bilirim. Ama bir yazımda da bununla ilgili adım adım yapacaklarım yapacağımı yazmıştım. Bırakmış değilim yani. Web sitemi de güzel bir şekilde yaparım inşallah.

Şimdi yazıyı yayınlama zamanı. Yarın ve sağ oldukça yeni yazılardı görüşmek üzere.

Espresso Macchiato’yu Sakın 12 OZ İstemeyin! 🙂

Daha önce Türk Telekom Prime’ lılar için Espressolab mağazalarında geçerli mağazalarında geçerli mağazalarında geçerli kampanyadan bahsetmiştim. O kampanyadan ilk kez kullandığımı anlatmıştım. O hafta ikinci kez kullandığımda şifre hatası verdi. İkinci kahvemizi arkadaşım içti ben içemedim. Geçen haftada Afyon’da idim.Afyon merkezde Espressolab yokmuş. En yakın mağaza Afium AVM’ de olduğu için geçen hafta ki 2 kahve kampanyası boşa gitmiş oldu. 🙂 

Gelelim bugüne. Prime üyesi olan arkadaşımla öğlen arası Watergarden AVM’ de ki Espressolab mağazasına gitmek için sözleştik. Öğlen giderken yolda bugün hangi kahveyi ya da içeceği içeceğimize karar vermeye çalıştık 🙂

Türk Telekom kampanya sayfasında içebileceğimiz içecekler için şöyle yazıyor : 

  • “Hediye kahve detayları: Teklif küçük boy (12 oz) aromasız; espresso, espresso macchiato, latte, cappuccino, filtre kahve, americano, flat white, cortado, Türk kahvesi, Karadeniz çayı ve bitki çaylarında geçerlidir (sıcak ve soğuk).”

İlk seferinde flat white içmiştik. Dedik ki nasıl olsa haftada iki sefer kahve hakkımız var. Her seferinde bir içecek deneriz dedik. Bu seferde önce espresso’da sonra da espresso macchiato’da karar kıldık. Ama bu kahvelerin ne olduğunu, tadlarının nasıl olduğunu falan ikimizde bilmiyoruz. Sonuçta deneyerek, içerek nasıl olduklarını anlayacaktık. Nasıl olsa bol bol içip deneme imkanımız var, öyle değil mi ?

Sıra bize geldi. Prime üyesi olduğumuzu ve ödemeyi primela yapacağımazı söyledik. Akabine de espresso macchiato dedik. Tamam dedi ve elini küçük kırkızı bardağa uzattı. Bende gayri ihtiyarı hemen “kampanya da 12 oz yazıyor” dedim. Kasada ki arkadaş değildi kahve hazırlayan gençlerdin birisi “espresso macchiato o şekilde küçük veriliyor dedi” bizde uyumlu bireylir olark tamam dedik.O küçük 7 OZ’luk bardak için 70 TL yazan fiyatı prime kampanyamızla ödedik. Neden öyle küçük bardakla verdiklerini espresso macchiato’muzdan ilk yudumu alır almaz anlayacaktık. 🙂 

3 sene İingiltere’de yaşayıp sıcak çikolatadan başka birşey içmemiş ben,  ne espresso ne de espresso macchiato mu içtim de tadını bilecektim. Neden o küçük bardakta  verildiğini bilecektim. Ama işte öğrenmeye açık birisi / birileri olarak  ordaydık ve deneye deneye içe içe hangi kahvenin ne olduğunu öğrenecektik.

İlk yudumu arkadaşım aldı. İçer içmez “Muhammettt bu neee, zehir zehir” dedi. O merakla bende içtim. O nasıl bir acı kahve tadı anlatamam. Hemen google espresso macchiato nedir ve nasıl içilir diye yazdım. 

Aklımda kalanlar şu şekilde: Espresso İtalyanların çok sevdiği bir kahve imiş. Acı tadı varmış. Küçük yudumlar halinde içilirmiş. Zaten yaşayarak görmüş olduk 🙂

Espresso macchiato’muzu Watergarden havuzuna karşı içerken havuzda su dansı başladı. O harika su dansı eşliğinde acı kahvemizden küçük yudumlar halinde içmeye devam ettik.

 

Yazmanın 8 Faydası

Yazmanın genel olarak pek çok faydası olduğu gibi kişisel olarakta herkese göre değişen faydaları olduğunu düşünüyorum. Mesela ben sözlü ifadeden ziyade yatak ifade etmeyi daha çok seviyorum. Yazmanın daha rahat olduğunu düşünüyorum. Yazarken daha iyi düşündüğümü düşünüyorum.

Yazmanın genel olarak ne gibi faydaları olduğunu chatgpt’ye sordum. Verdiği cevaplar şöyle:

1-Düşünceleri Düzenleme: Yazmak, düşüncelerinizi daha net bir şekilde ifade etmenize yardımcı olur. Zihinsel karmaşıklıkları çözerek düşüncelerinizi daha organize bir şekilde sunmanıza olanak tanır.

2-Yaratıcılığı Artırma: Yazmak, yaratıcılığı teşvik eder. Kelimelerle oynamak, yeni fikirlerin ve bakış açılarının ortaya çıkmasına yardımcı olabilir.

3-Hafıza ve Anlama İyileştirmesi: Yazmak, öğrenilen bilgilerin pekiştirilmesine yardımcı olabilir. Günlük tutmak veya düşünceleri kağıda dökmek, öğrenme sürecinizi destekleyebilir.

4-Stres Azaltma: Duygularınızı yazarak ifade etmek, stresi azaltabilir. Duygusal yükleri hafifletmek ve içsel rahatlamayı sağlamak için yazma terapisi gibi teknikler kullanılabilir.

5-Hedef Belirleme ve Takip Etme: Yazmak, hedeflerinizi belirlemenize ve bu hedeflere ulaşmanıza yardımcı olabilir. Günlük tutmak veya hedeflerinizi yazmak, ilerlemenizi izlemenizi ve motive olmanızı sağlar.

6-Kişisel Gelişim: Yazmak, kişisel gelişiminizi destekler. Duygularınızı, düşüncelerinizi ve deneyimlerinizi anlamak için yazmak, kendinizi daha iyi tanımanıza ve geliştirmenize yardımcı olabilir.

7-Dil Becerilerini Geliştirme: Yazmak, dil becerilerinizi geliştirmenin etkili bir yoludur. Kelime dağarcığınızı genişletir, dilbilgisi kurallarını pekiştirir ve iletişim becerilerinizi güçlendirir.

8-Tarih Tutma: Günlük tutmak veya not almak, önemli olayları hatırlamanıza ve geçmiş deneyimlerinizden öğrenmenize yardımcı olabilir.

Yazmanın bu faydaları, her tür yazma pratiği için geçerlidir, örneğin günlük tutmak, hikaye yazmak, düşünce günlüğü tutmak veya sadece notlar almak gibi. Herkesin yazma tarzı ve hedefleri farklı olabilir, ancak yazma genel olarak kişisel ve zihinsel iyilik halinizi destekleyebilir.